Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Bir keramet
3.09.2010

Sehl bin Abdullah-ı Tüsteri hazretleri ölüm hastalığına yakalanmış, son nefeslerini veriyordu ki, talebeleri;
- Efendim, yerinize kimi bırakıyorsunuz? diye sordular.

Mübarek zât gözlerini açıp;
- Şâd-ı dil'e bırakıyorum, buyurdu.

Talebeler şaşkın halde birbirlerine bakıp; "Hocamızın herhalde aklı gitti" dediler.
Zira bir kâfirin ismiydi bu.
Çok büyük şaşkınlık hasıl olmuş, herkes Onun sözünü, başka yorumluyordu.

Sesler yükselince;
- Kalkınız, gürültü yapmayınız! Bana Şâd-ı dil'i çağırınız! buyurdu.

Tereddüt ettilerse de, koşup çağırdılar yine de.
Az sonra Şâd-ı dil gelip yatağın yanına oturdu.

Büyük Velî, yatağından doğrulup;
- Ey Şâd-ı dil, dünya'dan ayrılıyorum. Benden sonra minberime çık ve insanlara sen vaz et! buyurdu.

O da şaşırdıysa da;
- Peki olur, dedi cevaben.

O gün, Sehl-i Tüsteri hazretleri göçtü bu âlemden.
Üç gün sonra ikindi namazında Şâd-ı dil gelip cemaat arasına oturdu.

Başında sorgucu vardı.
Belinde zünnarı.
Bu kâfir kıyafetiyle çıktı minbere.

İnsanlar, kendisine hayret nazarlarıyla bakarken;
- Ey Müslümanlar! Ey Sehl-i Tüsteri'nin kıymetli cemaati! diye seslendi cemaate.

Ve şöyle devam etti:
- O büyük zât, vaktiyle bana; "Ey Şâd-ı dil! Ne zaman aramıza katılacaksın? Ne zaman îmân edip, zünnarını atacaksın?" demişti. İşte ey Müslümanlar, o vakit geldi ve ben de sizin gibi Müslümanım, dedi.

Ve başından sorgucunu, belinden zünnarını çıkarıp fırlattı bir kenara.
Dediği olmuştu mübarek zâtın.


www.gonulsultanlari.com