Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Her kimin emâneti varsa…
31.10.2012
(Dünden devam)
Müşrikler, Aliyyül Mürtezâyı (radıyallahü anh) Resûl-i ekremin (sallallahü aleyhi ve sellem) döşeğinde gördüler.
Server-i âlemi sordular.
O cevâben;
"Ne bileyim" dedi.
Bu cevâbı aldılar.
Acele dışarı çıktılar.
Aliyy-ül Mürtezâ (radıyallahü anh) ertesi gün o kadar kâfirlerin arasından çıkıp, Kâbe-i şerîfte, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) oturdukları makâma vardı.
O makama oturdu.
Kureyş kâfirlerine;
"Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) hazretlerinde her kimin emâneti var ise, gelsin, benden alsın!" diye seslendi.
Emâneti olanlar geldi.
O emânetlerini aldılar.
Hicret edemiyen Sahâbe-i güzîn, hazret-i Alî'nin (radıyallahü anh) kanadı altına sığınıp, bir ferdin cânı incinmedi. Müşrikler hazret-i Alî'den korktukları için, müslümanların hiçbiri cefâ görmediler. Resûl-i erkemin (aleyhisselâm) seâdethâneleri Mekke-i Mükerreme'de olduğu müddetçe, Hazret-i Alî de Mekke'de kaldı.
Bir müddet geçti.
Efendimiz emretti.
Seâdethânelerini Medîne-i Münevvere'ye götürmesi için hazret-i Alî'yi (radıyallahü anh) vazifelendirdi.
Hazret-i Alî emri aldı.
Küffârın yanına vardı.
Ve onlara hitâben;
"Ben inşâallahü teâlâ yarın Medîne'ye gideceğim. Kimin bir sözü varsa, ben burada iken söylesin" dedi.
Cümlesi dinlediler.
Başlarını eğdiler.
Herhangi bir cevap vermeye tâkat getiremediler. (devamı yarın)
www.gonulsultanlari.com