Resûlullah Efendimiz bir gün şehîdlikle ilgili müjdeler vermişti.
Nevfel adlı sahâbî hanımı ve oğluyla gelip;
"Yâ Resûlallah, ben bir duâ edeyim, siz âmin deyin" diye ricâ etti.
Efendimiz kabul buyurunca;
"Yâ Rabbî, bana şehîd olmayı nasîb eyle!" diye yalvardı.
Efendimiz "âmin" dediler.
Nevfel ilk cenkte şehîd olup bir gömlekle defnedildi.
Definden sonra Resûlullah, parmakları ucuna basarak yürüyordu ki, eshâb bunu merak edip; "Niçin böyle yürürsünüz?" dediler.
Efendimiz;
"O kadar çok melek geldi ki, ayağımı basacak boş yer bulamadım" buyurdular.
Velhâsıl mücahitler zaferle şehre giriyordu ki, Nevfel'in hanımı Efendimizi görünce; "Gazân mübârek olsun yâ Resûlallah! Nevfel nerelerde?" diye sordu.
Efendimiz, eliyle arkayı işâret edip, yürüdüler.
Ardından hazret-i Alî geliyordu ki koşup ona sordu:
"Yâ Alî, Nevfel nerede?"
O da aynı şeyi yapıp, yürüdü ileri.
Ardından hazret-i Osmân geliyordu.
Hâtun koştu ona: "Nevfel nerede?"
O da arkaya işâret edip geçti öne.
Kadın, hazret-i Ömer'i görünce Ona koşup sordu:
"Yâ Ömer, Nevfel yok mu?"
O da arkayı işâret edip geçti.
En arkada hazret-i Ebû Bekr yalnızca geliyordu.
Kadıncağız çâresizlikle Ona sordu:
"Yâ Ebâ Bekr, Nevfel nerede?"
O, aynı hareketi yapamadı. Zîra arkadan gelen yoktu.
Eliyle sakalını tutup ve Yaradana sığınap, "Yâ Allâh!" diye
nidâ etti.
O anda bir "toz bulutu" belirdi uzaktan.
Nevfel sür'atle gelip;
"Buyur yâ Ebâ Bekr, beni mi emrettiniz?" dedi.
Ve atından inip, hazret-i Sıddîk'ın elini öptü ve Resûlullaha doğru ilerledi.