Hak dostlarından "Bayraklı Sultân" diye tanınan Yûnus Mürebbî hazretleri "rahmetullahi aleyh" 1204 senesinde, Selçuklu kumandanlarından Hüsâmeddîn Çoban Bey komutasındaki ordu ile Kastamonu fethine katıldı.
Çok gençti.
Ama dinçti.
Günlerce süren muhasarada kaleyi almak şöyle dursun, surlara tırmanmak dahî mümkün olmadı. Bir gün Yûnus Mürebbî, Hüsâmeddîn Çoban Beye birşey arz etmek istedi.
Huzûra çıktı.
Selâm verdi.
Ve bir asker ciddiyyetiyle; "Kumandanım! İzin verirseniz, bundan sonra yapılacak ilk cenkte bayraktar olmak istiyorum" diye arz etti.
Heyecanlıydı.
Çok ümitliydi.
Ancak kumandan Ona şöyle bir bakıp çocuk sayılacak yaşta olduğunu görünce; "Hayır, sen henüz küçüksün" cevabını aldı. Bu cevaba üzülen genç Yûnus Mürebbî; "Amâ beyim, düngece gece rüyâmda sevgili ve şerefli Peygamber Efendimizi gördüm" dedi.
Komutan sordu:
"Nasıl gördün?"
"Kumandanım! Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm bana; "Ey Yûnus! Sen yarın bana kavuşacaksın, fakat elinde bayrakla gel!" buyurdu" dedi.
Kumandan;
"Peki" dedi.
Ve bu isteğini kabul etti. Genç Yûnus sancağı kaptı, beline bir urgan sarıp ucunu kale burçlarına fırlattı. Dökülen kızgın yağlara, alevli paçavralara aldırmadan yukarı tırmandı.
Burca yetişti.
Sancağı dikti.
Sonra elindeki kılıçla kale kapısının halatlarını keserek kapıyı açtı. Açılan kapıdan içeri giren askerlerimiz kaleyi fethettiler.