Dünya başına yıkılmıştı
7.11.2008
Server-i alem Efendimiz dört yaşına girince, Hazret-i Halime, bu büyük emaneti sahiplerine iade etmek istedi. Merkebine bindi. Yavrusunu da önüne alıp, bir gurup yolcu ile çıktı yola.
Sonra mola verdiler.
O, bir ihtiyaç için ayrıldı guruptan. Ama geri döndüÄŸünde dünya başına yıkılmıştı. Çünkü nur yavrusu yoktu. Tarifsiz bir telaÅŸa kapıldı o anda. Mecnun gibi saÄŸa sola koÅŸuyor, önüne çıkana Onu soruyordu:
- Yavrumu gördün mü?
- Hayır!
Başkalarına soruyor. Cevap hep aynı.
- Hayır, hayır, hayır!
YüreÄŸinden vurulmuÅŸtu.
Bir derdin mi var?
Bu sırada yaşlı bir adam yaklaşıp sordu Halimeye:
- Hayrola hanım, bir derdin mi var?
- Evet, hem de çok büyük.
- Nedir derdin?
- OÄŸlumu kaybettim.
- Üzülme, onu bulacak birini biliyorum.
Halime heyecanlandı:
- Kimdir o, çabuk söyle.
- Hübel.
Halime bu ismi duyunca nefretle baktı adama:
- Sen ne saçmalıyorsun. Muhammed doÄŸduÄŸu gece, o putlar yere devrilmiÅŸti hep.
Ama o dinlemedi. Gidip yalvardı Hübel putuna:
- Ey tanrım! Bu kadın, oÄŸlu Muhammedi kaybetmiÅŸ. Onu çocuÄŸuna kavuÅŸtur!
O, Muhammed ismini anar anmaz Hübel yere yıkıldı. Ardından öbür putlar yerlere serildiler patır patır. Ve hepsi aynı ÅŸeyi haykırıyordu:
- Muhammed aleyhisselâmın dini, bizim gibi sahte tanrıların sonu olacaktır!
İki gözü iki çeÅŸmeydi
Velhasıl Halime hatun, Mekkeye varıp, doÄŸruca Abdülmuttalibe gitti. İki gözü iki çeÅŸmeydi. Abdülmuttalip telaÅŸlandı:
- Ey Halime, niçin aÄŸlıyorsun?
- Sormayın, oğlumu kaybettim.
Mübarek Dede doÄŸruca Kâbe-i ÅŸerife gitti. Yedi defa tavaf edip açtı ellerini:
- Ey Allahım! Ona Muhammed ismini sen verdin. Yavrumu bana lütfet!
Kâbeden bir ses yükseldi:
- Torunun, Tihame vadisindeki muz ağacının altındadır şu anda.
Atına atlayıp, süratle koÅŸturdu oraya. Evet, Efendimiz “aleyhisselâm” aÄŸacın altında ayakta duruyordu. KoÅŸup sarıldı torununa. BaÄŸrına bastı.Ve ÅŸükretti Rabbine. Hazret-i Halime sevincinden uçuyordu.
|