Onsekiz yaşındaydım
15.11.2008
Behâeddîn-i Buhârî kuddise sirruh hazretleri anlatıyor:
Ben dünyaya gelince, babam beni "Muhammed Bâbâ Semmâsî" hazretlerine götürdü. Evlenme çağına gelince de, Ona gönderdi beni yine.
O "Semmâs"da oturuyor, biz ise "Kasr-ı ârifân"da oturuyorduk.
DüÄŸünüme dâvet etmek için gidiyordum.
Büyük sevinç içinde, yollarda koÅŸuyordum âdeta.
Bir an önce nûr cemâlini görmek ve eÅŸsiz sohbetine kavuÅŸmak için uçarak gidiyordum sanki.
Huzûruna varmadan önce abdest alıp, dergâhın mescidinde huÅŸû ile iki rekât namaz kıldım.
Secdeye varınca;
- Yâ Rabbî, beni belâ yükünü ve muhabbet mihnetini çekebilecek kadar kuvvetli eyle, diye dua ettim.
Sonra üstâdımın huzûruna vardım.
Bana şefkatle bakıp;
- HoÅŸ geldin, buyurdu.
- HoÅŸbulduk efendim.
- Evlâdım, öyle duâ edilmez, buyurdu. Allahtan "Belâ" deÄŸil, "Âfiyet" istemeli ve "Yâ Rabbî, beni rızâna kavuÅŸtur" diye duâ etmelidir.
Birlikte yemek yiyip, çok iltifâtına kavuÅŸtum.
NASIL AÄžLAMAYAYIM
Bir gün de "son nefes" korkusundan bahsederken ÅŸunu anlattı cemaatine:
Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Amr ibni Âs hazretleri bir gün aÄŸlıyordu.
- Niçin aÄŸlıyorsunuz? dediler.
- Peygamber Efendimizi görmeden önce ölseydim, "sonsuz Cehennem"e gidecektim. Onu görüp îmanla ÅŸereflendim elhamdülillâh. Onun önünde düÅŸmana karşı çarpışırken ölseydim, ÅŸehid olup, "sonsuz Cennet"e gidecektim, dedi.
Sonra derin bir nefes alıp;
- Ama şimdi, sonumun ne olacağını bilmiyorum. Nasıl ağlamayayım? buyurdu.
|