Un hiç azalmadı
14.12.2008
Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin bir talebesi ÅŸöyle anlatıyor:
Hocamız bir gece bize teşrif etmişti.
Yanında bir gurup talebesi de vardı.
Onlara yemek ikram etmek istedimse de birazcık "Un"dan başka bir şeyimiz yoktu evimizde.
Huzurlarına varıp, durumu arz ettim.
- O unu yanıma getir, buyurdu.
KoÅŸup getirdim.
Ona bir nazar edip;
- Hak teâlâ, ununa bereket versin, buyurdu. Ama gizle bu sırrı, söyleme baÅŸkasına.
- Peki efendim, dedim.
Ve her gün korkmadan kullandım o unu.
Gerçekten "Un"a bir bereket gelmiÅŸti.
O kalabalık misafirler, evimizde iki ay kaldılar da yine hiç azalmadı unumuz.
Bir gün dalgınlığıma gelip ifÅŸâ ettim bu sırrı baÅŸkasına.
O günden îtibaren azalmaya baÅŸladı.
Ve tükendi nihâyet.
ALTINDAN KIYMETLİ ŞEY
Bu zât bir gün sevdiÄŸi bir gence;
- Evlâdım, dünyada "Altın"dan daha kıymetli olan ÅŸey nedir, biliyor musun? diye sordu.
Delikanlı düÅŸünmeye baÅŸladı.
Ve saydı aklına gelenleri.
- Zümrüt mü hocam?
- Hayır.
- Elmas mı?
- DeÄŸil.
Daha birçok ÅŸey saydıysa da hep aynı cevabı aldı:
- Hayır.
Sordu hemen:
- Merak ettim efendim. Nedir altından kıymetli olan şey?
Buyurdu ki:
- O altını baÅŸkasına vermektir evlâdım. Vermek, bu kadar kıymetlidir dînimizde. Unutma, veren aziz olur, alan zelil.
Ve ekledi:
- Peygamberimiz "aleyhisselam", Eshâb-ı kirâm ve din büyükleri hep vermiÅŸler ve hattâ zevk almışlardır vermekten
|