Bir ihtiyar gördüm ki...
20.12.2008
Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, bir sohbetinde ÅŸunu anlattı:
Bir gün Kâbe'nin yanında oturuyordum.
Ak sakallı, ihtiyar birini gördüm ki, Kâbe'nin örtüsüne sarılmış aÄŸlıyor ve
- Yâ Rabbî! yâ ilâhî! diye yalvarıp gözlerinden kanlı yaÅŸlar akıtıyordu.
Kalbine nazar ettim.
Dünya iÅŸleri'ni düÅŸünüyordu.
Malını, parasını hesab ediyordu kalbinden.
Gözleri aÄŸlıyorsa da, kalbi hep "dünya" ile meÅŸguldü.
İçi, dışına uymuyordu.
Hac'dan sonra, Minâ'ya uÄŸradık.
Minâ çarşısında "bir genç" gördüm ki, büyük çapta ticaret yapıyor, bir anda "yüzbin altın" deÄŸerde mal alıp veriyordu.
Kalbine nazar ettim.
Her an Rabbini zikrediyordu.
Dünya iÅŸiyle meÅŸgul gibi görünüyorsa da, bir an unutmuyordu Rabbini.
Bu hâliyle Kâbe'deki adamdan üstündü kat kat.
Çünkü bu, kendini ticârete vermiÅŸse de, kalbine sokmamıştı "dünya muhabbeti"ni.
Büyük çapta ticâret yapıyordu ama kalbi islâmiyetin emirlerini düÅŸünüyordu hep.
Günah iÅŸlerim korkusuyla kalbi titriyordu.
EHL-İ SÜNNETİN ÜSTÜNLÜÄžÜ
Bu zât bir gün sevdiÄŸi bir gence;
- Evlâdım, en mühim ÅŸey, "ehl-i sünnet" üzere îman etmektir, buyurdu. Böyle olan müslümanlara müjdeler olsun.
Delikanlı sordu:
- Ehl-i sünnet neden kıymetlidir efendim?
- Çünkü bu fırkada olanlar Cehenneme hiç girmeyecekler. Sonra mahÅŸer yerinde herkes çıplak hoÅŸrolurken, onlar elbiseli olacak.
Ve ekledi:
- Ayrıca mahÅŸerde herkes binbir sıkıntı, azab ve izdiham içinde "bin sene" beklerken, ehl-i sünnet mücahitleri o bin seneyi "Cennet"te geçirecekler, yetmez mi?
|