Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, dâr-ı bekaya intikal edince, eshab-ı kiram toplanıp, hazret-i Ebu Bekri halife seçtiler. “radıyallahü teâlâ anhüm ecmain” 
 
Hem de ittifakla. 
 
Seçim işi bitince, Halife hazretleri hitab etti eshab-ı kirama: 
- Beni halife seçtiniz. Ama en iyiniz değilim. Lütfen kabul edin! 
 
Hazret-i Ali, hemen karşısındaydı. 
- Seni, bizim önümüze bizzat Resulullah geçirmişti. Geri çekmek kimin haddine! dedi. 
 
Ve hazret-i Sıddık başladı vazifeye. 
Bir yandan da geçim için ticaret yapıyordu. 
 
Sahabenin seçkinleri birleşip çıktılar huzuruna: 
- Ya emirel müminin! Senin ticaret yapmana razı değiliz. 
 
Halife hazretleri; 
- Geçim için mecburum, buyurdu. 
 
- Beytülmaldan maaş verelim. Hep devlet işleriyle uğraş. 
- Olabilir, buyurdu. 
 
Ve günlük iki dirhem ücret tayin ettiler. 
Ama hazret-i Ebu Bekir itiraz etti buna: 
 
- Bu ücret fazla. 
 
Bir dirhem, iki danka indirdiler. 
O zaman kabul edip, bıraktı ticareti. 
 
İyi de, kullandı mı o ücreti? 
Hayır. 
 
Aldıkça attı bir testiye. 
Geçimini, şahsi servetiyle karşıladı. 
 
Vefatı yaklaşınca, hazret-i Aişe’yi çağırıp, döktü o testiyi önüne. 
Hazret-i Aişe validemiz sordu: 
- Bunlar nedir babacığım? 
 
- Beytülmaldan aldığım ücretler. Ölürsem Ömer’e götür. Dağıtsın fukaraya. 
Çok geçmeden vefat etti. 
 
Hazret-i Aişe validemiz o testiyi alıp, yeni halifenin huzuruna vardı ve döktü o paraları önüne. 
 
Hazret-i Ömer sordu: 
- Nedir bunlar ya Aişe? 
- Babamın beytülmaldan aldığı ücretler. Bana vasiyet etti. Bunları fukaraya dağıtacakmışsın. 
 
Ömer-ül Faruk başladı ağlamaya. 
- Ey kardeşim Ebu Bekir! Senin gittiğin yoldan kim gidebilir? Bize, çok ağır bir yük bırakıp veda ettin! dedi. 
 
Gözyaşlarından mübarek sakalları ıslanmıştı.
   |