Evliyanın büyüklerinden Seyyid Muhammed Salih “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün, sevdiklerinden biri;
- Efendim, Evliyadan feyz aldığımızı nasıl anlarız? diye sordu.
Cevap olarak;
- Eğer haramlardan soğuyor, günahlar çirkin gelmeye başlıyorsa, feyz geliyor demektir, buyurdu.
Ve devam etti:
- Eğer haram ve günahlardan soğuma yok ve dünya hırsı aynen devam ediyorsa, feyz alamıyoruz demektir. Bu da iki sebepten olur.
Sordular:
- Onlar nedir efendim?
- Ya feyz beklediğimiz zat noksandır. Çünkü noksandan fayda gelmez. Ya da bizde bir kusur vardır. Yani feyzin gelmesine engel olan bir halimiz vardır.
- O hâl ne olabilir efendim?
- Mesela bir büyük günaha devam ediyoruzdur. Günah, engeldir çünkü. O zaman çare, bütün günahlarımıza istiğfar edelim. Devamlı tövbe edelim ki, bu kapı açılsın.
Şöyle devam etti:
- Yağmur geliyor, fakat kapta birikmiyor. Kap boş. Yağmur akıp gidiyor.
- Peki ne yapmamız lazım efendim?
- İki ana musluğa ihtiyaç var. Biri istiğfar, öbürü tevazu. Çünkü su, yüksek dağlardan aşağıdaki ovalara doğru akar. Siz hiç, bir suyun yukarı çıktığını gördünüz mü?
Tövbe, her kapıyı açar
Bir gün de;
- Efendim, isteklerimize kavuşmak için bize ne tavsiye edersiniz? diye sordular.
Cevaben;
- Tövbe edin, buyurdu.
Dinleyenler şaşırdılar:
- Tövbe mi edelim efendim?
- Evet, tövbe istiğfar edin.
- İyi de niye tövbe edelim ki efendim?
- Siz isteklerinize kavuşmak istemiyor musunuz?
- Evet, istiyoruz efendim.
- Öyleyse tövbe edin. Tövbenin açmadığı kapı yoktur.
|