| Harun Reşid, debdebeyle Hacdan geliyordu ki, tam şehre girerken Behlül Dânâ hazretlerine rastladı yolda.
 Behlül Dânâ hazretleri sordu:
 - Ey Harun! Bağdat'a gidiyorsun. Peki halkına ne hediye götürüyorsun?
 Beytullah’tan Bağdat’ı ve etrafını aydınlatacak hediyeler aldın mı?
 
 Harun Reşid merak etti:
 - Onlar nedir ki ya Behlül?
 - O hediye, Allah ve Resulünün sevgisidir. Eğer halkına bunu verebilirsen, en güzel hediyeyi götürmüş olursun onlara.
 
 Harun, çok duygulanıp, ağlamaya başladı. Ve rica etti:
 - Devam et ya Behlül.
 
 Buyurdu ki:
 - Ey Harun! Sen bir hükümdarsın. Sakın adaleti elinden bırakmayasın.
 Mülkünde bir mazlum zulüm görse, onu senden sorarlar yarın mahşer gününde.
 
 Azığını tedarik et!
 
 Ve ekledi:
 - Orada iki yer var, ya Cehennem, ya da Cennet. Öyleyse azığını şimdiden tedarik et.
 
 Harun çok memnun oldu ve Ona bir kese altın uzatıp;
 - Lütfen şu hediyemi kabul et, dedi.
 
 Ancak o kabul etmeyip;
 - Ey hükümdar! Bunu, ihtiyacı olana ver, dedi.
 
 Halife bu defa;
 - Peki ey Behlül, bir ihtiyacın varsa, bari onu söyle, dedi.
 
 Cevaben;
 - Hak teâlâ, senin Rabbinse benim de Rabbim, buyurdu. O benim ihtiyacımı bilir, görür ve gönderir.
 
 Bu cevap üzerine ağladı yine.
 Ve gözyaşları içinde devam etti yoluna.
 
 Sabrın kıymeti
 
 Bir gün de;
 - Huzura ermenin yolu nedir efendim? diye sordular bu zata.
 - Sabırdır, buyurdu.
 
 Ve şöyle izah etti:
 - Huzuru, bir odanın içinde kilitli farzedin. İşte o odanın anahtarı sabırdır. Sabrederseniz, kapı açılır ve huzura kavuşursunuz.
 
 |