Ebu Hafs-ı Haddad “rahmetullahi aleyh”, büyük bir Veli idi.
Allahü teâlâyı düÅŸündüÄŸünde, titrer, rengi deÄŸiÅŸir, bayılıp düÅŸerdi.
Bir gün, talebeleriyle bir yere giderlerken, yolda bir yahudiyle karşılaÅŸtılar.
Ebu Hafs hazretleri, yahudiyi görür görmez tefekküre daldı.
Ve bayılıp düÅŸtü birden.
Az sonra ayılınca;
- Efendim, onu görünce niçin kendinizden geçtiniz? dediler.
Buyurdu ki:
- Allahü teâlâ bize, lutfetti, Ona iman ettik. Lutfüyle muamele etmeseydi, belki iman edemezdik.
Allah kimseye zulmetmez
Ve ekledi:
- O yahudiye de adaletle muamele eyledi. Ama o, kendi rızasıyle küfre düÅŸtü.
Ve ilave etti:
- Yoksa Allahü teâlâ ona zulmetmedi. Bize ihsanını kat kat yaptıysa da, kimseye ihsan etmeye mecbur deÄŸildir.
Åžöyle devam etti:
- Biz, Allah’ın lutfüyle iman ettik. EÄŸer ona lutfedip, bize adalet etseydi, bu iman devletine kavuÅŸamazdık. O zaman mahÅŸer gününde, ne olurdu hâlimiz? İşte bunu düÅŸününce, aklım gitti. Ve bayılıp düÅŸmüÅŸüm korkumdan.
Yanlış yapıyorsun
Bir gün de gencin biri;
- Efendim, ben her ÅŸeyi kendime dert ediyorum, diye arzetti.
Büyük Veli sordu:
- Her ÅŸeyi mi dert ediyorsun?
- Evet efendim, her ÅŸeyi.
- Yanlış yapıyorsun evladım.
- Neden efendim?
- Dert, ahiret derdidir. Dünyayı deÄŸil, ahireti dert et kendine.
Genç sordu:
- Ya dünya sıkıntıları hocam?
- Ahiret derdi olanın, dünya derdi olmaz evladım. Ahiret derdi yanında dünyanın bütün sıkıntıları bir araya gelse bile, yine hiç kalır.
|