Ebül Hasen-el Kusi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, hâl ehli bir kiÅŸiydi.
Sohbeti çok tesirliydi.
Yanına talebe olmak için biri gelse, hemen kabul etmezdi.
Başını öne eÄŸip, biraz tefekkür eder, sonra kabul veya reddederdi.
Åžöyle ki;
Kalb gözüyle Levh-il mahfuza bakar, o kimseni halini nasıl görürse, ona göre karar verirdi.
İyi görürse kabul ederdi.
Yoksa reddederdi.
Kabul ettiÄŸi kimselere dergahta bir iÅŸ verirdi hemen.
Zira dergahta çeÅŸitli hizmetler vardı.
Kime ne iÅŸ verilse, onu büyük nimet bilirdi.
Peki demeye alış
Bir gün, bir genç nasihat istemiÅŸti.
Ona sevgiyle bakıp;
- Büyüklere Peki demeye alış, buyurdu. Peki diyen rahat eder. Hele üstadına hiç itiraz etme. Hocana itaat eder, muhabbet beslersen, sel gibi feyiz akar kalbine.
Ve ekledi:
- Muhabbet artarsa, feyz de artar.
Delikanlı sordu:
- Ya azalırsa efendim?
- Azalırsa, feyz de azalır.
Niyet güzel olmadıkça
Bir gün de sevdiklerine;
- Niyet güzel ve halis olmadıkça, yapılan hayır ve ibadetlerin hiç faydası olmaz, buyurdu. HerÅŸey Allah için olmalıdır.
- Allah için olmalı ne demek efendim? dediler.
Buyurdu ki:
- Yani ameller, O emrettiÄŸi için, O beÄŸendiÄŸi için yapılmalıdır. İnsanlar beÄŸensin diye yapılırsa on para etmez. Ahirette suratına çarpılır o insanın.
Ve ilave etti:
- Gerçek Müslüman, her ne iÅŸ yaparsa Allah için yapar. İnsanların beÄŸenip beÄŸenmediÄŸini düÅŸünmez. Onun iÅŸi, yalnız Allah iledir çünkü. Allahü teâlâ beÄŸendi mi, tamamdır. BaÅŸkaları ilgilendirmez onu.
|