Devrin hükümdarı, vezirine;
- Git, İmam-ı Caferi bana getir! diye emretti bir gün.
Niyeti öldürtmekti.
Ancak vezir;
- Sultanım, O, ibadetle meÅŸgul olan bir kiÅŸidir. Siyasete karışmaz. Gel, vazgeç öldürmekten, dediyse de fayda etmedi.
Çaresiz peki deyip, hazret-i İmamı çağırmaya gitti.
O gidince, hükümdar cellatları çağırıp;
- İmam içeri girer girmez, başını vuracaksınız, diye emretti.
Cellatlar, kılıç elde, gizlenip beklediler.
Hükümdar ayaÄŸa fırladı
Biraz sonra vezirle hazret-i İmam “rahmetullahi aleyh” geldiler saraya.
Ancak hükümdar, İmam-ı Caferi görür görmez ayaÄŸa fırladı birden.
Hürmetle karşılayıp;
- HoÅŸ geldiniz efendim, dedi. Bir emriniz varsa derhal yerine getirelim.
Hazret-i İmam gayet heybetliydi.
- Senden bir isteÄŸim yok, buyurdu. Beni rahat bırak. Bir daha da beni çağırma, bu son olsun!
Ve kalkıp kapıya ilerledi.
Sultan, Onu izzet ve ikramla yolcu etti.
Ama korkudan bütün vücudu titriyordu.
FenalaÅŸtı ve bayılıp düÅŸtü.
Hani öldürtecektiniz
Ayılınca, vezir sordu:
- Ne oldu hükümdarım, hani öldürtecektiniz İmamı
- Bilmiyorum, dedi. Böyle bir ÅŸeyle ilk defa karşılaÅŸtım.
- Hayrola, ne oldu ki?
- İmam odaya girince, yanı sıra koca bir aslan da girdi beraber. Ben hayatımda öyle korkunç hayvan görmedim. Lisan-ı haliyle; “İmama dokunursan, seni parçalarım” diyordu sanki.
- Ben size demiÅŸtim sultanım. Allah adamlarından kimseye zarar gelmez. Hem onlar, iki tarafı keskin kılıca benzer. Onlara çarpanın kendisi helak olur.
Hükümdar;
- Haklısın, dedi.
Ve bir daha gitmedi hazret-i İmam'ın üzerine.
|