Bir gün Rabia-i Adviyye hazretlerine “rahmetullahi aleyha” bir hanım geldi.
İçeri girince, garibine gitti manzara.
Zira bir testi, bir hasır bir de kerpiçten baÅŸka eÅŸya yoktu evinde.
Çok üzülüp;
- Ey Rabia! İzin verirsen zenginlerden bir şeyler alıp getireyim, dedi.
Cevabında;
- Hayır, istemem, buyurdu.
- Neden ya Rabia?
- Kardeşim, Rabbim onları da biliyor, beni de.
- Amenna, ama…
- O, her mahlukun rızkını kendisi verir ve her kulunun halini çok iyi bilir. Sen üzme kendini.
İmtihan ediyorsun
Bir hafta, ard arda oruç tuttu.
Ancak iftar etmeye yemek bulamadı.
Sekizinci gün iftar vakti yaklaÅŸmıştı ki, yine yemeÄŸi yoktu.
Ancak takatı da kalmamıştı artık.
O sırada çalındı kapısı.
Bir kadın bir kap yemek getirmişti.
Kapıyı açıp aldı yemeÄŸi.
Fakat karanlıktı ev.
Gitti mum getirmeye.
Gelince, kediyi yemeÄŸi yerken gördü.
Onu, uzaklaÅŸtırmak isterken kedi kaba takıldı ve yemek döküldü yerlere.
Bardak almaya giderken, mum söndü.
Suyu içeyim derken, bardak düÅŸtü elinden.
Bir acizlik içinde;
“Yâ ilahi, imtihan ediyorsun. Senin rızanı almaktan baÅŸka isteÄŸim yoktur” diye yalvardı.
Bilmemek özür deÄŸil
Bu hanım bir gün;
- Farzları ve haramları öÄŸrenmek, kadınlara da erkeklere de farzdır, buyurdu. ÖÄŸrenmeyen günaha girer.
- Bilmemek özür olmaz mı efendim? dediler.
- Hayır, buyurdu. Bilmemek özür deÄŸil, suç olur, günah olur. Hatta öÄŸrenmeye ehemmiyet vermezse, küfre bile girebilir mâzallah.
|