Ebu Midyen MaÄŸribi hazretleri “rahmetullahi aleyh” zamanında, Evliyadan bir zat ÅŸeytanı görüp sordu:
- Ebu Midyen’le aran nasıl senin?
- İyi değil.
- Neden?
- Onu hiç kandıramıyor, bir ufak günaha bile sokamıyorum.
- Vesvese de mi veremiyorsun?
- Versem ne olacak. Benim ona vesvese vermem, deryaya bevl etmeye benziyor. Nasıl ki bir okyanus birkaç damla idrarla kirlenmezse, Onun nurlu kalbi de bizim vesvesemizle kirlenmiyor.
Hakiki afiyet
Bu zat bir sohbetinde;
- KardeÅŸlerim, din bilgileri bir ganimet, hiç günah iÅŸlememekse hakiki afiyettir, buyurdu.
Ve ekledi:
- Almayı deÄŸil, vermeyi öÄŸrenin. Zira alan zelil olur, verense aziz. Hem sonra ahirette verdiklerimizin faydasını göreceÄŸiz. Onlar karşımıza çıkacak.
Åžöyle bitirdi:
- Dünyada vermeye alışalım, hatta zevk alalım ki, ruhumuzu verirken de zorlanmayalım. Hatta zevk alalım ölmekten.
En büyük nimet
Bir gün de sevdiklerine;
- İnsana verilen en büyük nimet nedir, biliyor musunuz? diye sordu.
- İman nimeti mi efendim? dediler.
- Evet. İşte bu en büyük nimet olan iman nimetini izhar etmemizi, göstermemizi istiyor Rabbimiz.
- Bunun izharı nasıl olur ki efendim?
- Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü olmakla.
- Üzüntülü olsak da mı hocam?
- Elbette. Üzüntülü olsak da etrafımıza neÅŸeli görünmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz “aleyhisselam”; “Müminin kederi kalbinde, neÅŸesi yüzündedir” buyuruyor.
|