Bir gün, Ahmed Yesevi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, Hızır aleyhisselam ile evinde oturmuÅŸ, sevgi ve muhabbetle sohbet ediyorlardı.
Ancak mevsim kış ve çok soÄŸuktu.
Sobaya odun koymak istedi.
Ama hiç odun kalmamıştı odunlukta.
Hemen Süleyman ile bir iki talebeyi odun getirmeleri için ormana gönderdi.
Onlar odunları toplayıp dönerken, ÅŸiddetli bir yaÄŸmura tutuldular.
Öbür çocuÄŸun odunları ıslandı tamamen.
Ama Süleyman’ın odunları kupkuruydu.
Çünkü o, sırtından paltosunu çıkarıp, odunları sarmıştı bir güzel.
Çünkü dergaha götürüyordu onları.
Hocasına götürüyordu.
Onun için ıslanmamalıydı bu odunlar.
Kendi sırılsıklam ıslanmıştı.
Ama odunlar kupkuru gelmiÅŸti dergaha.
Hazret-i Hızır, bu kuru odunları görünce;
- Bunları ıslatmadan nasıl getirebildin? diye sordu.
Cevaben;
- Üzerlerine paltomu örttüm, dedi.
- Neden?
- Çünkü hocamın evine yaÅŸ odun götüremezdim efendim.
Hakimane bir cevap
Bu cevap, hoÅŸuna gitti hazret-i Hızır’ın.
Zira bu genç yaÅŸta hakimane bir cevap vermiÅŸti.
Ona sevgiyle bakıp;
- Ey Süleyman, kalbin nur ile dolsun ve senin adın bundan sonra Süleyman Hakim olsun, dedi.
Sonra ellerini kaldırıp;
- Senin ilim ve feyzinden binlerce insan istifade etsin, diye dua eyledi.
O günden itibaren, hikmetler söylemeye baÅŸladı artık.
Ahmed Yesevi hazretlerinden “rahmetullahi aleyh” duyduklarını, mısralarla aktarırdı insanlara.
|