Emir Hüsrev Dehlevi, vaktiyle Hindistan’da,
Âlim ve velilerden biriydi o zamanda.
Çocuk yaşında bile, çok baÄŸlıydı dinine.
GötürmüÅŸtü babası, Hace Nizameddin’e.
Girerken babasıyla tam dergahtan içeri,
Dedi ki: (Babacığım, siz yürüyün ileri.)
Kendisi geri kalıp, temiz düÅŸüncesiyle,
Åžu beytleri okudu, yanık çocuk sesiyle:
(Bu garip aşık Hüsrev, ÅŸu an kapınızdadır.
İçeri girmek için, müsaadeniz var mıdır?
EÄŸer izin olursa, girecektir içeri.
İzin verilmez ise, gidecek dönüp geri.)
Nizameddin Evliya, hizmetçisine derhal,
Buyurdu: (Kapıdaki aşığı içeri al!)
O zaman Emir Hüsrev girdi memnuniyetle.
Bağlandı hocasına tam bir teslimiyetle.
Bu hadiseden sonra, yıllar geçti aradan.
Hindistan’ın köyünden, çok fakir bir Müslüman,
Hace Nizameddin’in, duydu cömertliÄŸini.
Huzuruna gelerek, arz eyledi halini.
Onunsa, yalnız bir çift eski ayakkabıdan,
Gayri yoktu bir şeyi, verdi onu kapıdan.
Lakin fakir, daha çok ihsanlar bekliyordu.
(Böyle yüce kimseden, bu da çok az) diyordu.
Nihayet geri dönüp, geceledi bir handa.
O gün Emir Hüsrev de, tesadüfen o anda,
Ticaretten dönerken, o da, o hana indi.
Mücevherat iÅŸiyle uÄŸraşırdı, zengindi.
Gece yatıp, dedi ki sabah uyandığında:
(Hocamın kokusunu duyuyorum bu handa.)
Arayıp, en nihayet o fakiri buldular.
(Nereden geliyorsun?) diye ona sordular.
Dedi ki: (Nizameddin Evliya'ya uğradım.
Bir çift eski pabuçtan gayri ÅŸey alamadım.)
Hocasının aÅŸkıyla yanan Hüsrev Dehlevi,
Dedi ki: (Bu pabucun, pek yüksektir deÄŸeri.
Ey kiÅŸi, bütün malım, cümle mücevherlerim,
Senin olsun, yeter ki bu pabuç olsun benim.)
Fakir, hayret içinde dedi ki: (Bu, doÄŸru mu?
Bir çift eski pabuçla, hiç bunlar bir olur mu?)
Buyurdu ki: (Ah keÅŸke, sen de bunu bilseydin.
Bundan da fazlasını verirdim, isteseydin.)
Bu zat buyuruyor ki: (Hiç beÄŸenme kendini.
Zira bu hal, yok eder iyi amellerini.
Bir kul, ibadetinde bulursa noksan, kusur,
O ibadet, indallah kabule layık olur.
Zira kusur görürse insan bir amelinde,
O iÅŸ kıymet kazanır, Hak teâlâ indinde.)
|