Ali bin ebi Talip, cömert idi begayet.
Hatta onun hakkında, nazil oldu bir âyet.
Åžöyle ki, dört dirhemi var idi ki bir kere,
Dağıttı ikisini, gizli ve aÅŸikâre.
Dirhemlerin geride kalan o ikisini,
Gece ve gündüz verdi ve bitirdi hepsini.
O zaman Hak teâlâ, göndererek bir âyet,
Aliyyül Mürteza’yı, ÅŸöylece eyledi meth.
(Malını, gece gündüz, hem gizli ve aÅŸikâr,
Hak teâlâ yolunda verenler, harcayanlar.
Onların, Hak katında mükafatları vardır.
Onlar, mahzun olmaz ve hiç korkmayacaklardır.)
Peygamber efendimiz, ona sual etti ki:
(Ya Ali, bu ÅŸekilde yapmana sebep ne ki?)
Dedi: (Ya Resulallah, bu dört çeÅŸitten baÅŸka,
Bir yol bilmediÄŸimden, verdim böyle sadaka.
Åžöyle ümit ettim ki, bir tanesi bunların,
Belki muvafık olur rızasına Allah’ın.)
Bir gün de Resulullah, sordu ki ÅŸu suali:
(Allahü teâlâyı, sever misin ya Ali?)
O ÅŸöyle arz etti ki buna cevap olarak:
(Evet ya Resulallah, seviyorum muhakkak.)
O Server bu cevabı, ondan dinlediğinde,
Tekrar sual etti ki: (Sever misin beni de?)
O yine cevabında, dedi: (Ya Resulallah!
Zat-ı alinizi de, seviyorum ben vallah.)
Buyurdu ki: (Ya Ali, seversin elbette ki.
Zevcen Fatıma'yı da, seviyor musun peki?)
(Seviyorum) deyince, buyurdular ki yine:
(Peki, sevgin var mıdır Hasan ve Hüseyin'e?)
Buna da, (Evet vardır) diye arz edince hem,
Ona, ÅŸöyle bir sual sordu ki Fahr-i âlem:
(Ya Ali, hepsini de seviyorum diyorsun.
Sen bunları, bir kalbe, nasıl sığdırıyorsun?)
Buna, hazret-i Ali cevap veremeyerek,
Hazret-i Fatıma'ya, söyledi üzülerek.
Hazret-i Fatıma da, dedi ki ona evde:
(Öyle çok üzülecek, ne var ki bu sualde?
Hak teâlâyı sevmen, iman ve akıldandır.
Resulü sevmen ise, kavi imanındandır.
Hanımın olduğumdan, seversin hem de beni.
Tabiaten seversin, Hasan ve Hüseyin'i.)
Hazret-i Fatıma'dan, öÄŸrenip bunu gece,
Gelip Resulullaha, arz eyledi böylece.
O Server buyurdu ki lakin ona bakarak:
(Bu meyve, Peygamberlik ağacındandır ancak.)
Yani Peygamberimiz, demek istediler ki:
(Bu cevap senin değil, Fatıma'nındır belki.) |