Sa'd ibni ebi Vakkas, hazretlerini, bir gün,
Gönderdi Ömer Faruk, İran'ın fethi için.
Kisra, elçi gönderip, hemen Ebi Vakkas'a,
Sordu ki: (Gelmenizin, sebebi ne acaba?)
Cevaben buyurdu ki: (Biz Hakkın askeriyiz.
Sizi, İslam dinine davet için gelmiÅŸiz.
Ya bunu kabul eder, olursunuz Müslüman,
Yahut da harp ederiz, baÅŸka çare yok ÅŸu an.)
Elçi, iÅŸbu teklifi iletince Kisra'ya,
Savaşı tercih edip, başladı hazırlığa.
Dedi: (İslam ordusu, yirmibin kişi ancak.
Bizse yüzbin kiÅŸiyiz, ne var bunda korkacak?)
Nihayet harp başlayıp, devam etti durmadan.
Öyle ÅŸiddetlendi ki, oldu etraf toz duman.
Lakin düÅŸman içinde, o gün bir kimse vardı.
Bu kuvvetli bahadır, (Rüstem bin Mihriban)dı.
İri cüsseli olup, savaşırdı pek ÅŸedit.
Karşısında, gaziler düÅŸerdi bir bir ÅŸehit.
İslam ordusunda da, vardı ki bir kişi hem,
Saf dışı edilmiÅŸti, bir günahı yüzünden.
Zira hazret-i Ömer, Sa'd hazretlerine,
Mektup yazmış idi ki: (Dikkat et askerine.
Varsa günah iÅŸleyen bir askerin, bir erin,
Onun savaşmasına, verme ruhsat ve izin.
Zira bir toplulukta, iÅŸlerse biri günah,
Bu sebepten, o kavmi muvaffak etmez Allah.
DüÅŸmanın çokluÄŸundan korkma ey Ebi Vakkas!
Sen, günah iÅŸlemekten ve Allah'tan kork esas.
Siz de günah iÅŸleyip, isyankâr olursanız,
Kisra’nın ordusundan, kalır mı bir farkınız?)
Velhasıl o hapis er, bulunduÄŸu çadırdan,
Muharebe yerini, seyrediyordu her an.
O Rüstem kâfirini, görüp üzülüyordu.
O yerden, için için, ona diÅŸ biliyordu.
Tövbe edip, birine çözdürdü ellerini.
Ve aldı komutanın savaş aletlerini.
Fırlayıp bindi hemen, yine onun atına.
Çıktı nara atarak, Rüstem’in karşısına.
Hamle edip düÅŸürdü, onu at üzerinden.
Ayırdı daha sonra, başını gövdesinden.
Sonra acele ile, çadıra döndü yine.
O zinciri, tekrardan taktırdı ellerine.
Rüstem'in ölümüyle, kâfirler dağıldılar.
Gaziler kovalayıp, pek çoÄŸunu kırdılar.
BaÅŸkumandan, bu hali bildirdi Halifeye.
Cevap geldi: (O eri, bağışladım ben!) diye.
Bu savaÅŸta, elli bin kâfiri öldürdüler.
Büyük bir zafer ile, Medine'ye döndüler.
|