Bir gün hazret-i Osman, bir akÅŸam vakti idi.
Ömer ibnil Hattab’ın, ziyaretine gitti.
Selam verip oturdu Halifenin yanına.
Lakin o, selamını, almadı tam anında.
İki kandil vardı ki önünde Halifenin,
Biri, devlet malıydı, ötekiyse kendinin.
O anda, beytülmalın kandili yanıyordu.
Anladı ki, devlete ait iş yapıyordu.
Az sonra, o kandili söndürdü İbni Hattab.
Öbürünü yakarak, selama verdi cevap.
Lakin geciktirmişti cevabı az bir zaman.
Bu iÅŸi merak edip, sordu hazret-i Osman.
Dedi ki: (Ey Halife, selam verdim girince.
Niçin cevap vermedin, anında iÅŸitince?)
Buyurdu ki: (Ya Osman, az önce yanan kandil,
Beytülmala aitti, ÅŸahsımın malı deÄŸil.
Sen odaya girip de, tam selam verdiÄŸin an,
Devletin bir işini yapıyordum o zaman.
Beytülmalın kandili yanıyordu önümde.
Onu, hiç ÅŸahsım için kullanmadım ömrümde.
Az bir işim kalmıştı, bitirip hemen onu,
Söndürdüm akabinde, beytülmalın mumunu.
Benimkini yakarak, cevap verdim acele.
Lakin biraz gecikti, hakkını helal eyle.)
Bir gün de, bir Müslüman, kızarak zevcesine,
Geldi hemen hazret-i Ömer’in hanesine.
Zira sinirlenmişti hanımına begayet.
Geldi ki, Halifeye, etsin onu ÅŸikayet.
Lakin o, varır varmaz tam kapının yanına,
İçerden, bazı sesler eriÅŸti kulağına.
Zevcesi, yüksek sesle, ona bağırıyordu.
O ise sükut edip, hiç cevap vermiyordu.
O, bu hali görünce, düÅŸtü büyük hayrete.
Zira o, zevcesini gelmiÅŸti ÅŸikayete.
Vaziyeti görünce, vazgeçti ÅŸikayetten.
Kapıyı da çalmayıp, geriye döndü hemen.
Lakin hazret-i Ömer, görmüÅŸtü gittiÄŸini.
Çağırıp sual etti, ne için geldiÄŸini.
O dedi: (Gelmiştim ki, ben zat-ı alinize,
Hanımımdan, şikayet edeyim biraz size.
Ve lakin içeriden duyunca o sözleri,
Bu fikrimden vazgeçip, kapıdan döndüm geri.)
Ona, hazret-i Ömer buyurdu: (Ey Müslüman!
Zevcemin, üzerimde hakkı vardır her zaman.
Her türlü hizmetimi, severek yapar benim.
Ben de, kusurlarını bağışlar, affederim.)
Dedi ki: (Öyle ise, affettim ben de onu.
Artık görmeyeceÄŸim, zevcemin kusurunu.) |