Bir gün hazret-i Ömer, bulunurken minberde,
Bir zelzele olmuÅŸtu, aniden Medine’de.
Derhal tövbe ederek, iniverdi minberden.
Kamçısını, ÅŸiddetle topraÄŸa vurdu hemen.
Buyurdu ki: (Ey zemin, sallanıyorsun, fakat,
Biz istiÄŸfar eyledik, sen de ol sakin, rahat.
Yoksa, sana bir kamçı vururum ki ÅŸu anda,
Tâ kıyamete kadar, söylenir bu dünyada.)
Vakta ki Ömer Faruk, yere böyle buyurdu.
Zelzele de, o anda sakin oldu ve durdu.
Hatta hazret-i Ömer, hayatta oldukça hem,
Medine’de, bir daha olmadı öyle deprem.
Sonra halkı toplayıp, buyurdu: (Ey cemaat!
Ben, Resul-i ekremden iÅŸitmiÅŸtim ki bizzat,
Depreme sebep olan, iki mühim ÅŸey vardır.
Bunlardan biri (zulüm), ikincisi (zina)dır.
AÅŸikâre olursa eÄŸer zulüm ve zina,
Yer, takat getiremez yapılan bu isyana.
Allahü teâlâya, yalvarır bu sebeple.
AÄŸlar, inler, sallanır, böyle olur zelzele.
Åžimdi ben tövbe ettim, siz de edin istiÄŸfar.)
Cemaat tövbe edip, gözyaşı akıttılar.
(Hava) da muti idi, emrine bu büyüÄŸün.
Åžöyle ki, Medine’de, halife iken bir gün,
Nihavend diyarına göndermiÅŸti bir ordu.
Bir dağın eteğinde, erler dinleniyordu.
İstirahat ederken, dağın bir tarafında,
Kâfirler pusu kurdu, dağın öbür yanında.
Hazret-i Sariye’ydi, o orduda kumandan.
Ve lakin onun dahi, haberi yoktu bundan.
O sırada Halife, üç günlük mesafede,
Hutbe okuyor idi, Cuma vakti minberde.
O anda, kalb gözüyle görüp bu hadiseyi,
Bağırıp ikaz etti, hazret-i Sariye’yi.
Seslendi: (Ya Sariye, dikkat et, daÄŸa! daÄŸa!)
Anında ulaştırdı, bu sesi ona hava.
Rüzgar, emrinde idi Süleyman Peygamberin.
Boyun eÄŸdi emrine, hem hazret-i Ömer’in.
Yemen yolu üstünde, ayrıca o devirde,
(Çah-ı Aden) denilen, bir kuyu vardı bir de.
Bu kuyunun içinde, devamlı ateÅŸ vardı.
Ve onun üzerinden, kim geçseydi, yanardı.
Ömer ibni Hattab’a, verdiler bunu haber.
O kuyunun başına, gelip durdu bu sefer.
Dedi: (Benim kamçımdan ne için korkmuyorsun?
Ümmet-i Muhammed’i, hep yakıp duruyorsun.)
Ateş, tam o sırada, gaib oldu ortadan.
Kıyamete kadar da, çıkmaz artık oradan.
|