(Tasavvuf nedir?) diye, sordu ona genç bir zat.
O da, bir mektup yazıp, ÅŸöyle verdi izahat:
(OÄŸlum, tasavvuf demek, dine uymak demektir.
Emir ve yasaklara tam riayet etmektir.
Tek bir edebe bile uymaz ise birisi,
Onun, tasavvuf ile hiç olmaz bir ilgisi.
Bahusus dinde rehber tanınan biri, yine,
Tam tâbi olmaz ise dinin emirlerine,
Böyle olan kimsede, görülse de harika,
Yine de siz onlardan, uzak durun mutlaka.
Aslandan kaçar gibi, onlardan kaçın hatta.
Zira onlar, şeytanın askeridir adeta.
Büyüklerden birine, dediler ki: (Efendim!
Falan yerde biri var, büyük veli ve âlim.)
Buyurdu: (Hakiki bir veli ise, o halde,
Biz de gidip, o zattan edelim istifade.)
O zatı görmek için, hemen yola çıktılar.
Ve onun bulunduğu şehire ulaştılar.
Karşıdan da bir kişi gelirdi tam o saat.
Dediler: (Åžu gelendir, bizim dediÄŸimiz zat.)
Bakarken, o sırada o, tükürdü önüne.
Lakin bu, vaki oldu tam da kıble yönüne.
O, bunu görür görmez, dedi ki: (KardeÅŸlerim!
O evliya olamaz, derhal geri dönelim.)
GörüÅŸmek lüzumunu bile hissetmeyerek,
Oradan döndü geri, ÅŸunları söyleyerek:
(Dinin bir edebini gözetmezse bir insan,
Ondan, fayda yerine, gelir zarar ve ziyan.
Hakiki bir tasavvuf ehli ise bir kiÅŸi,
Yapmaz İslamiyet’e uymayan tek bir iÅŸi.)
Bir gün de, Ebu Said Ebül Hayr’a geldiler.
(Su üstünde yürüyor filan kiÅŸi) dediler.
Buyurdu: (KurbaÄŸa da yüzüyor suda fakat.
ÜstünlüÄŸe iÅŸaret deÄŸildir bu icraat.)
Ve yine dediler ki huzuruna gelerek:
(Filan zat da havada uçuyor, çok mübarek.)
Buyurdu ki: (Karga ve sinek de uçmaktadır.
Bunun, mübareklikle ne alakası vardır?)
Yine baÅŸka bir gün de, dediler ki: (Falan da,
Gidiyor bir ÅŸehirden, diÄŸerine bir anda.)
Buyurdu: (Åžeytan dahi bunu yapabiliyor.
O da, bir saniyede, ÅŸarktan garba gidiyor.
Bunlar, bir insan için bildirmez hiçbir kıymet.
Zira değer vermiyor bunlara İslamiyet.
Allahü teâlâdan korkarak herbir iÅŸte,
İslam’a uyulursa, üstünlük budur iÅŸte.
Kim günah iÅŸlemezse, Allah’tan çok korkarak,
Hak teâlâ indinde kıymetli odur ancak.)
|