Ahmed ibni Hanbel ki, devrinin bir tanesi.
Resulün soyu ile, birleÅŸir sülalesi.
Kaybetti babasını, çok küçük yaÅŸta iken.
Akranına nisbetle, başladı ilme erken.
Seçilip mümtaz oldu, talebe arasında,
Zira öÄŸrendiÄŸini, ezberlerdi anında.
İmam-ı Åžafii’den eyledi fıkhı tedris.
Ebu Yusüf’den dahi, öÄŸrendi ilm-i hadis.
BaÅŸka çok âlimden de, ders aldı uzun yıllar.
Sonra çıktı BaÄŸdat’tan, dolaÅŸtı diyar diyar.
Hadis rivayet eden kim var ise, tek be tek,
Arayıp, evlerinde ziyaret eyleyerek,
Kendi ağızlarından dinlerdi kendi bizzat.
Böylece bu yollarda, çekerdi çok meÅŸakkat.
Tek bir hadis öÄŸrenmek maksadıyle, çok kere,
ÜÅŸenmeden giderdi, uzak mesafelere.
Hem de yaya giderdi çoÄŸuna bu yolların.
Severek katlanırdı, o, hepsine bunların.
Hatta bir seyahatte, kalmadı hiç parası.
Varacağı yer ile, çoktu o yer arası.
Sırtında yük taşıyıp, saÄŸladı geçimini.
Yine de bırakmadı, bu ilim tahsilini.
Şaşardı herkes ona, bu gayretinden sebep.
Kitap çantalarını, sırtında taşırdı hep.
Ondaki bu gayreti görenlerden birisi,
Dedi: (Ya ibni Hanbel, var mı senin gibisi?
Bir Kufe’ye, bir Åžam’a gidersin durmadan hep.
Bu, ne zamana kadar sürecek böyle acep?)
Buyurdu ki: (Durma yok, hokka ve kalem ile,
Tâ ki mezara kadar, devam eder bu böyle.)
İlme karşı gayrette, rastlanmazdı eşine.
Kırk yaşında başladı, fetva verme işine.
Çok kuvvetli zekası, engin bir hafızası,
Varken, yine kitaptan yapardı ders ve vaazı.
TuttuÄŸu notlar ile, ders verirdi her sefer.
BeÅŸbin kiÅŸi olurdu dinlemeye gelenler.
Derin ilmi yanında, güzel huyu, ahlakı,
Sayesinde, yanına çekerdi cümle halkı.
Derslerinde yetiÅŸip, büyük âlim olanlar,
Dokuzyüzün üstüne çıkmıştı o zamanlar.
Hem de ilm-i hadiste, hiç geçen yoktu onu.
ÖÄŸrendiÄŸi hadisler, bulmuÅŸtu bir milyonu.
Buyurdu ki: (Bu ilim, ekmek ve su misali,
Lazımdır her insana, bilmeli ilmihali.
Lakin amel etmeden, fayda etmez öÄŸrenmek.
Zira öÄŸrendiÄŸiyle, lazımdır amel etmek.
Amelsiz kuru ilim, yüktür sanki insana.
Böyleleri, mahÅŸerde kavuÅŸamaz ihsana.)
|