Yahudiler, Uhud’da ihanet etmiÅŸlerdi.
Müminleri çok müÅŸkil hale düÅŸürmüÅŸlerdi.
Bu sebeple o Server, alarak askerini,
Muhasara eyledi onların kalesini.
Yahudiler bir süre yaptılar istiÅŸare.
Teslim olmaktan baÅŸka, bulunmadı bir çare.
Hemen Resulullaha bir heyet yolladılar.
Ve teslim bayrağını çekip, teslim oldular.
Gelen heyet dedi ki: (Bizim hakkımızda, siz,
Hüküm vermesi için, hakem tayin ediniz.)
Peygamber efendimiz buyurdu ki o zaman:
(Siz, istediÄŸinizi seçiniz eshabımdan.)
Dediler: (Ya Muhammed, olursan eğer razı,
Hakem tayin edelim, Sa'd ibni Muaz'ı.
O, bizim hakkımızda ne hüküm verir ise,
O karara uyarak ceza ver sen de bize.)
Bu zat yaralanmıştı Hendek günü bir ara.
Hatta bir ok girmiÅŸti, hem de atar damara.
Şehid olacağını anlayıp kendi dahi,
Ellerini kaldırıp, demişti ki: (İlahi!
Bu savaÅŸ sürecekse, ömür ver bana yine.
Cenkte siper edeyim kendimi Habibine.
Yok sona erecekse yakında bu harp eğer,
Åžehidlik rütbesini eyle bana müyesser.
Şu beni Kureyza'nın akıbetini dahi,
Göstermeden, ruhumu kabzetme ya ilahi!)
Resulün emri ile, eshab Sa'da gittiler.
Sedye ile Resulün yanına getirdiler
Buyurdular ki: (Ya Sa'd, hakemsin, ver emrini.
Biz dahi ona göre yapalım gereÄŸini.)
Dedi: (Müslümanlara ihanet etmiÅŸ olan,
Bütün erkeklerinin vurulsun boynu ÅŸu an.
Kadın ve çocukların hepsi esir alınsın.
Malları, Müslümanlar arasında dağılsın.)
Haklarında bu hükmü verince İbni Muaz,
Allah’ın Resulü de eyledi aynen infaz.
Buyurdular ki: (Ya Sa'd, verdin ki öyle karar,
Allah ve Resulü de bundan memnun kaldılar.)
O günden sonra tekrar, ağırlaÅŸtı yarası.
Nihayet ÅŸehid oldu, çok geçmeden arası.
AÄŸladı cümle eshab, onun ÅŸehadetine.
Hatta yetmiÅŸ bin melek indi cenazesine.
Ve mübarek mezarı kazılırken, bu defa,
İçinden misk kokusu yayıldı her tarafa.
Peygamber Efendimiz, ona üzüldüÄŸünden,
AÄŸlayıp, yaÅŸlar aktı mübarek gözlerinden.
Buyurdu ki: (Sa'ddan razıdır Hak teâlâ.
Onun ÅŸehadetiyle titredi ArÅŸ-ı a’la.)
Resulullah taşıdı
Sa'd ibni Muaz’ın, yahudiler hakkında,
Kararı makbul oldu Hak teâlâ katında.
Ve hemen çadırına götürüldü oradan.
Yarası, birdenbire ağırlaştı sonradan.
Peygamber efendimiz, geldi ziyaretine.
Kucaklayıp, duada bulundu kendisine.
El açıp buyurdu ki: (Ya Rabbi, bu kulun Sa'd,
Sırf senin rızan için düÅŸmanla etti cihad.
O, senin Resulü'nü sevdi ve etti iman.
Sen de ona şu vakit, kolaylık eyle ihsan.)
Muaz, fısıltı ile dedi: (Ya Resulallah!
Malım, canım, her şeyim fedadır sana Vallah.
Åžehadet ederim ki, sen Hakkın Resulüsün,
Ve bir kimse yoktur ki, olsun o senden üstün.)
Peşinden, hastalığı ağırlaştı o gece.
O gün baÅŸka bir eve götürüldü hemence.
Bir iki saat sonra, Cibril aleyhisselam,
Resulün huzuruna geldi ve verdi selam.
Dedi ki: (Eshabından, vefat eden kim acep?
Melekler, birbirine bunu müjdeliyor hep.)
Resulullah, eshabdan birkaçını aldı ve,
Gitti İbni Muaz’ın bulunduÄŸu o eve.
Hızlı gittiklerinden, yoruldu eshab biraz.
Bunu Resulullaha eyleyince sonra arz,
Buyurdu: (Hanzala'nın namazında, melekler,
Nasıl o gün oraya, bizden önce geldiler,
Sa'dın namazında da vaki olur böylece.
YetiÅŸemeyeceÄŸiz onlardan daha önce.)
Nihayet Resulullah vardı Sa'dın yanına.
Gördü ki, İbni Muaz kavuÅŸmuÅŸ Allah’ına.
BaÅŸucunda oturup, buyurdular ki: (Ya Sa'd!
Rabbimiz versin sana en hayırlı mükafat.
Sen elbet reislerin en iyileri idin.
Sen, Allah’a söz verip, tam yerine getirdin.)
Onun vefatı ile, Resulullah ve eshap,
GözyaÅŸiyle aÄŸlayıp, duydular çok ızdırap.
GelmiÅŸti cümle eshab onun cenazesine.
Namazını o Server kıldırdı onun yine.
Hatta cenazesini, yine Fahr-i kâinat,
Eshabiyle birlikte taşıdı kendi bizzat.
Eshab arz ettiler ki: (Ya Resulallah, ÅŸu an,
Bir cenaze görmedik böyle kolay taşınan.)
Buyurdu: (Ey Eshabım, onu taşımak için,
Melekler indi gökten, sayıları yetmiÅŸ bin.)
Cenazesi, kabrine indirilirken de hem,
Mezarının başında oturdu Fahr-i âlem.
Mübarek sakalını tutarak çok üzüldü.
AÄŸlayıp, gözlerinden gözyaÅŸları süzüldü.
|