Eshabdan, Salim Mevla Ebu Huzeyfe adlı,
Bir yiğit var idi ki, cesur ve kahramandı.
Bundan baÅŸka, hafız-ı Kur’an idi kendisi.
Çok güzel okuyordu, güzel ve hoÅŸtu sesi.
Bedir, Uhud, Hendek’te ve diÄŸer gazalarda,
Bulunup, kahramanlık göstermiÅŸti ard arda.
Yemame’den çıkınca Müseylemet-ül kezzab,
Ona karşı, savaÅŸa gitmiÅŸti cümle Eshab.
Hem de, o taşıyordu İslam’ın sancağını.
Korkmadan tehlikeye atıyordu canını.
Dediler ki: (Ey Salim, dikkat eyle ÅŸu yana.
Saldırır zira küffâr sancağı taşıyana.)
Buyurdu ki: (Bu hizmet, ne ÅŸereftir Salim’e.
Bir deÄŸil, yüzbin canım feda olsun Rabbime.)
Atını mahmuzlayıp, sancağı yükselterek,
Daldı düÅŸman içine (Allah Allah!) diyerek.
Bir yandan, sancağını kaldırıp havalara,
Bir yandan da, kılıçla vuruyordu küffâra.
MüÅŸrikler, özellikle kollardı onu ancak,
Zira onun elinde bulunurdu bu sancak.
Ve nihayet Salim’e saldırıya geçtiler.
Sancak tutan kolunu, kılıç vurup kestiler.
(Allah!) diye bağırdı bu kılıç darbesiyle.
İnledi harp meydanı onun (Allah) sesiyle.
Derhal öbür koluna alarak sancağını,
Küffârın ortasına sürdü yine atını.
DüÅŸmanların gayesi yerine gelmemiÅŸti.
Zira o, sancağını yere düÅŸürmemiÅŸti.
Onu düÅŸürmek için, ettiler hayli gayret.
İkinci kolunu da kestiler en nihayet.
Her iki kolu dahi kesilmiÅŸken, bu kere,
Yine İslam sancağı düÅŸmemiÅŸti yerlere.
Zira o, vücuduyla ve kesik kollariyle,
Sımsıkı sarılmıştı sancağa kuvvetiyle.
Bu durum, kâfirleri düÅŸündürdü derinden.
Zira bırakmıyordu sancağını elinden.
Bu hınçla birleÅŸerek, saldırdılar hep ona.
Hayli kılıç vurdular mübarek vücuduna.
Lakin şaşılacak şey, ayaktaydı o hala.
Ona, baÅŸka bir kuvvet vermiÅŸti Hak teâlâ.
İndikçe o kılıçlar koluna, bacağına,
Daha çok yapışırdı o İslam sancağına.
Sanki ona vurulan kılıç darbeleriyle,
Kuvveti artıyordu Allah’ın hikmetiyle.
Ne zaman ki gaziler, yetiÅŸerek geriden,
Aldılar o sancağı mübareÄŸin elinden,
O zaman düÅŸtü Salim toprağın üzerine.
Çünkü teslim etmiÅŸti emaneti yerine.
Vücudunda vardı ki öyle kılıç izleri,
Sanki hiç kalmamıştı kesilmedik bir yeri.
|