Mute’de, hazret-i Zeyd verdi bir (Hücum!) emri.
Mücahidler ok gibi fırladılar ileri.
Üçbin mücahid vardı, yüzbin kâfire karşı.
Başlamıştı tarihin en ibretli savaşı.
Otuz rum düÅŸüyordu, o gün bir mücahide.
Buna raÄŸmen kâfirler azalırdı gitgide.
Kılıçlar, ÅŸimÅŸek gibi kalkıyor, iniyordu.
Her vuruÅŸta, birkaç rum yere seriliyordu.
At kiÅŸnemeleriyle kılıç ÅŸakırtıları,
(Tekbir) sedalarıyla (Ah yandım!) nidaları,
Mute’de, asumana yükseliyordu o an.
Ve kan gölü haline geliyordu o meydan.
Her kılıç sallayışta, birkaç baÅŸ düÅŸüyordu.
Müslümanlar, rumları ot gibi biçiyordu.
Zeyd bin Harise dahi, ordunun en önünde,
DüÅŸmana, aslan gibi saldırırdı o günde.
Bir ara, düÅŸmanların attığı birkaç mızrak,
Mübarek vücuduna saplandılar uçarak.
Sonra birkaç mızrak da giriverdi sırtından.
Delik deÅŸik olmuÅŸtu vücudu Zeyd’in o an.
Böylece yere düÅŸüp, hiç etmedi hareket.
Åžehidlik rütbesine kavuÅŸtu en nihayet.
Lakin İslam sancağı henüz yere düÅŸmeden,
Cafer bin Ebi Talip yetiÅŸip tuttu hemen.
Onun yerine geçip, sancağı kaldırarak,
Salladı kılıcını düÅŸmana haykırarak.
Bir elinde sancakla, daldı küffâr içine.
Gönderdi bir çoÄŸunu Cehennem ateÅŸine.
Bir yandan aslan gibi seri cenk ediyordu.
Bir yandan da Eshaba cesaret veriyordu.
Adeta ÅŸimÅŸek gibi kılıç sallıyordu hem.
Kendinden geçmiÅŸ halde savaşırdı muhteÅŸem.
Safları yara yara, içerlere dalmıştı.
Rumların ortasında, tek başına kalmıştı.
KükremiÅŸ aslan gibi saldırırken küffâra,
Kâfirler, bir kolunu kopardılar bir ara.
Hemen öbür koluyla sancağı kaldırarak,
Dalgalandırdı yine yukarlarda tutarak.
Kâfirler koparınca sonra öbür kolunu,
İki pazusu ile kaldırdı yine onu.
Kesik kolları ile bastırarak göÄŸsüne,
İslam’ın sancağını düÅŸürmedi o yine.
Fakat devamlı inen kılıç darbelerinden,
Åžehadet rütbesine kavuÅŸtu çok geçmeden.
Sıcak kumlar üstüne serilirken cesedi,
Temiz ruhu Cennete uçuverdi ebedi.
İslam’ın sancağını, düÅŸmeden mücahidler,
Tutarak, Abdullah bir Revaha’ya verdiler. |