MeÅŸhur Uhud harbinde, hazret-i Hamza o gün,
Bir aslan kesilmiÅŸti kâfirlere büsbütün.
Bir ara, müÅŸriklerden Siba bin Ümmü Emmar,
Hazret-i Hamza ile birden karşılaştılar.
(Bana karşı koyacak bir kimse var mı?) diye,
Kâfir, meydan okudu bu yiÄŸit sahabiye.
O an hazret-i Hamza birden hiddetlenerek,
Yürüdü üzerine kılıcını çekerek.
(Meydan mı okuyorsun Allah ve Resulüne?)
Diyerek, vurup onu düÅŸürdü yüz üstüne.
Ve çöktü üzerine, hiç de göz açtırmadan.
Bir vuruÅŸta, başını ayırdı vücudundan.
Kalkıp devam eyledi çarpışmaya anında.
Sonra gördü VahÅŸi’yi bir kayanın ardında.
Mızrakla, kendisini alıyordu ki nişan,
Derhal onun üstüne yürüdü hiç durmadan.
Velakin bir çukura rastladı birdenbire.
Kayıp, arka üzeri düÅŸüverdi o yere.
Fakat zırhı, karnında bir miktar açılmıştı.
VahÅŸi de bu fırsatı görüp kaçırmamıştı.
Fırlattı mızrağını hiç vakit geçirmeden.
Mızrak, karnından girip, arkadan çıktı birden.
O mübarek sahabi, (Allah!) deyip, o ara,
Derhal ÅŸehid olarak çöküverdi oraya.
Böylelikle ÅŸehadet ÅŸerbetini içmiÅŸti.
Resulullah uğrunda feda-yı can etmişti.
En seçkin sahabiler, ÅŸehid edilmiÅŸlerdi.
Ve Uhud toprağında yere serilmişlerdi.
AÄŸladı Resulullah derin üzüntüsünden.
YaÅŸ aktı uzun müddet, hem de iki gözünden.
Buyurdu: (Ben bunların, Allah yolunda elbet,
Öldüklerine, yarın, edeceÄŸim ÅŸehadet.
Yemin ediyorum ki, mahÅŸere, bu ÅŸehidler,
Yaralarından kanlar akaraktan gelirler.
Kanları, kan renginde olsa da ahirette,
Kokusu, miskten güzel olacaktır elbette.)
Sonra sual etti ki: (Hamza nerelerdedir?
Onu göremiyorum, acaba hali nedir?)
Sonra onu buldurup, yanına yaklaştılar.
MüthiÅŸ bir manzarayla birden karşılaÅŸtılar.
Mübarek gözlerinden yaÅŸlar aktığı halde,
Hitab etti Hamza'ya, üzgündü fevkalade.
Buyurdu ki: (Ey Hamza, hiçbir zaman, hiçbir fert,
Görmedi ve görmez hiç, böyle feci musibet.
Ey Allah ve Resulün aslanı olan Hamza!
Sana rahmet eylesin Hak teâlâ her lahza.)
|