Melikin altın tası, Bünyamin'in yanında,
Çıkınca, kardeÅŸleri ÅŸaşırdılar anında.
Bu durum karşısında, birden telaşlandılar.
Ne diyeceklerini adeta şaşırdılar.
Dediler ki: (Bünyamin hırsızlık yaptı ise,
Bu, o kadar şaşkınlık vermedi yine bize.
Çünkü onun vardı ki Yusuf nam bir kardeÅŸi,
O da, çocukluÄŸunda yapmış idi bu iÅŸi.
Halbuki Bünyamin’e benzemeyiz biz asla.
O, kardeÅŸi Yusuf'a benziyor daha fazla.
Bünyamin ve Yusuf’a layıktır böyle iÅŸler.
Çünkü onlar ikisi, anne bir kardeÅŸtirler.
Aynı olduÄŸu için onların anneleri,
Benziyor bu sebepten bunların amelleri.)
(O hırsızlık yaptıysa...) demekle onlar yine,
İhtimal vermemişti hırsızlık ettiğine.
Dediler: (Bir Peygamber evladı, hakikaten,
Yapamaz bu şekilde bir hırsızlık hilkaten.)
Yine, (Eğer yaptıysa, Yusuf da yapmış idi.)
Demekten de, onların maksatları şu idi:
Henüz Yusuf Nebi'nin çocukluk yıllarında,
Bir Peygamberlik nuru parlıyordu alnında.
Babası, daha fazla severdi bu oğlunu.
Diğer biraderleri kıskanırlardı onu.
Sonra da, annesinin genç yaÅŸta vefatiyle,
Henüz çocukluÄŸunda öksüz kaldı haliyle.
Babası Yakub Nebi, ona merhametinden,
Halasının yanına bıraktı onu hemen.
Lakin dayanamayıp onun ayrılığına,
Gidip almak istedi yine kendi yanına.
Ama kız kardeşinden isteyince oğlunu,
Hiç vermek istemedi, halası hemen onu.
Çünkü babası gibi, o da küçük Yusuf’ün,
O yüz güzelliÄŸine hayran idi büsbütün.
İbrahim Peygamberden kendilerine kalan,
Çok kıymetli bir kuÅŸak var idi ki o zaman,
Küçük Yusuf uyurken, bir ara habersizce,
Beline, o kuşağı sarıverdi gizlice.
Yakub Nebi gelince almak için oÄŸlunu,
Onu üzgün görerek, sordu ne olduÄŸunu.
Kız kardeşi dedi ki: (Halilullahtan gelen,
O kuÅŸak kayboldu da, üzgünüm bu sebepten.)
Evin her tarafını birlikte aradılar.
En son küçük Yusuf’un üzerinde buldular.
İbrahim Peygamberin dinine göre ise,
Birisinin malını çalar ise bir kimse,
Ve onun üzerinde bulunur ise o mal,
Hırsız, köle olurdu mal sahibine derhal.
Yusuf, kendi yanında az daha kalsın diye,
Baş vurmuştu halası, bu gibi bir hiyleye.
İşte kardeÅŸlerinin, Yusuf da çalmış idi.
Dedikleri hadise böylece olmuÅŸ idi.
|