Kıbti bir marangozun giderek dükkanına,
Dedi ki: (Şu evsafta sandık yap hemen bana.)
Bu teklif, tuhafına gitti o marangozun.
Dedi: (Ne yapacaksın bu sandığı ey hatun?)
Hakikati, ayniyle izah etti kendine.
Ertesi gün sandığı alıp geldi evine.
Halbuki müminlerin düÅŸmanıydı kıbtiler.
Hemen bir zaptiyeye gitti ki versin haber.
Ve lakin zaptiyeye gider gitmez o kıbti,
Bir tek söz söylemeye olmadı hiç takati.
Zira dili tutuldu o kıbti marangozun.
Bir ÅŸey konuÅŸamadan, bekledi uzun uzun.
Fir’avnın memurları, ona sinirlendiler.
(Niçin konuÅŸmuyorsun, niye geldin?) dediler.
Bir ÅŸeyler söylemeye çalışıyordu, fakat,
Tek bir söz söylemeye, yok idi onda takat.
Canları sıkılmıştı onların bu kıbtiye.
Dövüp kovaladılar (akıldan noksan) diye.
Dayak yiyip, dükkana gelince geri tekrar,
Gördü ki konuÅŸuyor, dilinde açılma var.
Heyecan ve telaÅŸla, yine gitti bu defa.
İstedi ki, kendini ediversin müdafaa.
Lakin söyleyemedi, yine de tek bir kelam.
Bu defa da gözleri kör olmuÅŸtu bittamam.
Memurlar baktılar ki, bu marangoz anormal.
Dövüp, hakaretlerle, kovdular yine derhal.
Acınacak bir hale geldi kıbti büsbütün.
SaÄŸa sola çarparak, hor, zelil oldu o gün.
Bu hali, hidayete getirdi lakin onu.
Anladı ilahi bir ikazın olduğunu.
Hem dilsiz, hem kör idi, olmuÅŸtu çok periÅŸan.
Yapmak istediÄŸine gönülden oldu piÅŸman.
Dedi: (Bu musibetten kurtulursam ben eÄŸer,
Saklarım bu hususu, kimseye vermem haber.)
Ne zaman ki zihninden geçirdi bu sözleri,
BaÅŸladı konuÅŸmaya ve açıldı gözleri.
Bir iman ve hidayet gelmiÅŸti kendisine.
Sevincinden kapandı ÅŸükrane secdesine.
Velhasıl bu korku da atlatıldı pekala.
Zira hıfzediyordu onları Hak teâlâ.
Sandığı, bir kamıştan yapmış idi o kişi.
Ülül’azm bir Resulü taşımaktı tek iÅŸi.
Annesi, pamuk koyup bu sandığın dibine,
Yatırdı ihtimamla evladını içine.
Kucaklayıp, gizlice Nil nehrine giderek,
Bıraktı su üstüne, Rabbine güvenerek.
Elbet bir anne için, zor bir ÅŸeydi bu gerçi.
Lakin Hakk'a güvendi, rahattı gayet içi.
Taşırdı nehir onu, gayet rahat ve sakin.
Sanki idrakindeydi yaptığı bu hizmetin.
Fir’avnın sarayının civarından geçerken,
Bir kanal ayrılırdı saraya bu nehirden.
Tam o yere gelince, dönüp girdi kanala.
Sanki onu, birisi, sevk etmiÅŸti o yola.
Su üstünden süzülüp, geldi kıyıya kadar.
AÄŸaçlar arasına girdi ve kıldı karar.
Saray hizmetçileri, su için o nehire,
Gelince, o sandığı gördüler birden bire.
|