Vakta ki söz vermiÅŸti o gün Åžuayb Nebi'ye,
(Sekiz veya on sene hizmet ederim) diye.
On sene hitamında, Mısır’a dönmek için,
Kendisine arz edip, gitmeye aldı izin.
EÅŸiyle sürüsünü alarak yanı sıra,
SoÄŸuk bir kış gününde, revan oldu Mısır’a.
En büyük arzusu da, bularak bir yolunu,
Mısır'dan çıkarmaktı biraderi Harun’u.
Yön bilmeden, sahrada, devam eti yoluna.
Vasıl oldu nihayet mübarek Tur dağı’na.
SoÄŸuk kış gecesiydi, sık sık gök gürlüyordu.
ÅžimÅŸek çakıp, sel gibi yaÄŸmurlar iniyordu.
Sürttü çakmak taşını, çalmadı taşı fakat.
Görmüyordu bir yeri, ÅŸaÅŸa kaldı o saat.
Soğuktu, karanlıktı, sahrada bir ıssızlık.
Tur dağı cihetinden gördü parlak bir Işık.
Onu ateş sanarak, hanımına dedi ki:
(Gideyim, ÅŸu ilerde ateÅŸ bulurum belki.)
Yürüdü karanlıkta ateÅŸ bulmak üzere.
O ışık, bir aÄŸaçtan yükselirdi göklere.
Kapıldı bir dehşete ve titredi her yanı.
Zira baktı bir ateÅŸ, fakat yok hiç dumanı.
YaklaÅŸtıkça, o nur da çekilirdi geriye.
Hayreti daha arttı (Bu gördüÄŸüm ne?) diye.
Hanımının yanına gidecekti ki, fakat,
Eli boÅŸ dönecekti, etmedi kalbi rahat.
O nur yükseliyordu yeryüzünden göklere.
O sırada bir nida işitti birden bire.
Hak teâlâ buyurdu: (Ya Musa, ben muhakkak,
Alemlerin Rabbiyim, asanı yere bırak.)
Bu nida üzerine, koyunca onu yere,
Yılan gibi canlanıp, titredi birden bire.
Ve buyurdu: (Elini, koynuna sok ve çıkar.
Görürsün güneÅŸ gibi, etrafa ışık saçar.
Git peygamber olarak, kavmini davet için.
Sen, benimle görür ve benimle iÅŸitirsin.
Seni gönderiyorum zaif, aciz birine.
Kul olmasına rağmen, gururlanır o yine.
O Fir’avn ki, bilirim niyetini, içini.
O ise zanneder ki, bilmem hiçbir iÅŸini.
Sonsuz olmasa idi eÄŸer ki merhametim,
Muhakkak ki bir anda, onu helak ederdim.
İzin versem, göklerden üstüne taÅŸ yaÄŸardı.
Yer yutar, dağlar ezer, deniz onu boğardı.
Git, resulüm olarak, ona haber ulaÅŸtır.
Ve bana ibadete, taate onu çağır.
Hatırlat azabımın şiddetli olduğunu.
Emrimi bildirerek, kulluÄŸa çağır onu.
YumuÅŸak sözler ile söyle, belki inanır.
Ve belki kendisine gelir de, ibret alır.
Korkutmasın seni hiç onun o ÅŸatafatı.
Hep benim elimdedir onun hal-i hayatı.
De ki, Rabbin sıhhat ve saltanat verdi sana.
Sen ise kalkışırsın ilahlık davasına.
Buna rağmen, rızkını kesmiyor Rabbin yine.
Dünya nimetlerini saçıyor üzerine.
İstese verir sana, O bir ceza ve bela.
Zira bunu yapmaya kadirdir Hak teâlâ.)
|