Ukab kuÅŸu, hüdhüdü alaraktan yanına,
Süleyman Peygamberin çıkardı huzuruna.
O, oturur idi ki sultanlık kürsüsünde,
Bir anda, ikisini gördü gözü önünde.
Ukab çıktı ileri, arz etti ki: (Efendim!
Hüdhüdü, emrinizle bulup size getirdim.)
Sonra hüdhüd yaklaşıp Peygamberin önüne,
Hürmetini arz edip, başını eÄŸdi öne.
Buyurdu ki: (Ey hüdhüd, izinsiz niçin gittin?
Sana büyük ceza var yoksa bir mazeretin.)
O da, cevap olarak dedi ki: (Ey Peygamber!
Size, Sebe' ilinden getirdim mühim haber.
O yerin, Belkıs diye var ki bir melikesi,
Hep onun emrindedir bütün Yemen ülkesi.
Hem de o melikenin çok büyük bir tahtı var.
Teb’asıyla birlikte, güneÅŸe tapınırlar.)
Bunları işitince birden geldi gadaba.
Buyurdu: (DoÄŸru mudur bu sözlerin acaba?)
ÖÄŸrenmek maksadıyla bunun doÄŸruluÄŸunu,
Belkıs’a mektup yazıp, hüdhüde verdi onu.
Buyurdu ki: (Bunu al, Belkıs’a götür, ancak,
Gizlenip takib et ki, okuyup ne yapacak?)
Belkıs, hep sarayında dururdu ekseriya.
Ve haftada bir kere, çıkardı dışarıya.
Sair günler, kapılar kapalı bulunurdu.
Etrafta devriyeler gezip onu korurdu.
Hüdhüd dahi gelince, kapalıydı kapılar.
Hem de dolaşıyordu etrafta muhafızlar.
Bakıp giremeyince kapıların birinden,
KöÅŸkün penceresinin girdi açık yerinden.
Odalardan geçerek tuttu bir istikamet.
Belkıs’ın odasına vasıl oldu nihayet.
İçeri girdiÄŸinde, büyükçe bir taht gördü.
Belkıs ise uzanmış, tahtında uyuyordu.
GöreceÄŸi bir yere, mektubu bırakarak,
Pencere kenarında bekledi saklanarak.
Uyanınca gördü ve aldı Belkıs mektubu.
Lakin merak etti ki, nerden, nasıl geldi bu?
Zira her bir kapıda, var iken muhafızlar,
Kim girebilirdi ki benim odama kadar?
Odasından çıkarak, o, bunun telaşında,
Gördü ki, muhafızlar hepsi iÅŸi başında.
Onlara sordu hemen: (Kim girdi sarayıma?
Biri mektup bırakmış, hem de benim yanıma.)
Dediler: (Nasıl olur, kimseyi görmedik biz.
Ve devamlı kapıda durup beklemekteyiz.)
Büyük bir heyecanla mektubu açtı derhal.
Besmele-i ÅŸerifi görünce oldu hoÅŸ-hal.
İleri gelenleri çağırıp huzuruna,
Dedi ki: (Çok ÅŸerefli bir mektup geldi bana.
Bu, melik Süleyman’dan bizlere gelmektedir.
Bizi, kendi dinine davet eylemektedir.
Diyor ki, bana karşı hiç tekebbür etmeyin.
Ve Müslüman olarak, emrime boyun eÄŸin.
Åžimdi siz söyleyin ki, ne yapalım dersiniz?
Bu teklif karşısında, nedir sizin reyiniz?)
Dediler: (Savaş dersen, biz savaş erbabıyız.
Eğer sulh emredersen, ona dahi razıyız.)
|