Kâfirler dediler ki: (Sen nasıl Peygambersin?
Herkes gibi yer içer, sokaklarda gezersin.
Yok sair insanlardan ayrı bir üstünlüÄŸün.
Bizden fazla deÄŸildir, zira malın ve mülkün.
Dua et, Rabbin sana versin çok hazineler.
O zaman çok bulunur, sana iman edenler.
Verince Rabbin sana böyle hazineleri,
Geçim sıkıntısından kurtulursun sen dahi.)
Buyurdu: (Bu deÄŸil ki, gönderilmem hikmeti.
Geldim ki bildireyim, size İslamiyet’i.)
MüÅŸrikler dediler ki: (Madem ki ya Muhammed!
Rabbin, her isteÄŸini yapabiliyor elbet.
Åžu göÄŸü parçalayıp, düÅŸürsün üstümüze.
O zaman inanırız, söylediÄŸin bu söze.)
Buyurdu ki: (Rabbime aittir bu iÅŸ ancak.
O isterse, bunu da yapabilir muhakkak.
Benden istediÄŸiniz ÅŸeylerin cümlesine,
Kadirdir Hak teâlâ, hatta ziyadesine.
Ve lakin sizin benden talep eylediÄŸiniz,
Åžeyleri istememi emretmedi Rabbimiz.)
O zaman dediler ki kâfirler Ona yine:
(Sen bizim arzumuzu getirmedin yerine.
Öyle ise biz dahi, sana iman etmeyiz.
Yine eskisi gibi, biz ecdat dinindeyiz.
Gökten azap göndersin, söyle de Rabbin bize.
Bizi helak eylesin, eÄŸer muktedir ise.)
Buyurdu: (Rabbim buna, elbette muktedirdir.
Lakin bunu yapar mı, yapmaz mı, kendi bilir.)
Dediler: (Öyle ise, kalmadı takatımız.
Senin helakinedir, bizim ittifakımız.
Seninle mücadele etmeye verdik karar.
Sana inanmıyoruz, istediğin yere var.)
Pek fazla üzülmüÅŸtü Resulullah bu sözden.
Hiçbir ÅŸey buyurmayıp, kalkıp gitti o yerden.
Üzüntülü olarak gelince Beytullaha,
Kışkırttı Ebu Cehil, küffârı biraz daha.
Dedi: (Ey KureyÅŸliler, sonu geldi bu iÅŸin.
Var mısınız benimle, Onu öldürmek için?
Bilin ki, bu hususta pek katidir niyetim.
Zira artık kalmadı hiç sabır ve takatim.
Ahd ettim ki, O yarın, Kâbe’ye geldiÄŸinde,
Namaz kılıp, secdeye varıp eğildiğinde,
Koca bir taşı alıp, başına indireyim.
Kendimi ve kavmimi, Ondan halas edeyim.)
O böyle dediyse de, olamadı muvaffak.
Çünkü hıfz ediyordu Resulü cenâb-ı Hak.
Hak teâlâ, Resule gönderip birkaç âyet,
Teselli ediverdi Habibini nihayet.
Mealen buyurdu ki: (Sana, kağıt halinde,
Yazılı bir Kitabı, gökten indirseydik de,
Hem dahi tutsalardı elleriyle de bizzat,
İnanmayacaklardı ederek yine inat.)
|