Sülale-i Resulden Ahmet Mekki Efendi,
Gece gündüz, İslam’a hizmet edenlerdendi.
İmam-ı Rabbani'den sık sık bahsediyordu.
(Mektubat kitabını çok okuyun!) diyordu.
Ayrıca (Tam İlmihal) kitabını da yine,
Tavsiye ediyordu sık sık sevdiklerine.
Hatta kendi yanında hep bulunduruyordu.
Ve genç Müslümanlara hediye ediyordu.
Bir gün, akrabasından Faruk bey geldi yine.
Bir kitap yazdığını arz etti kendisine.
O kitabı, matbaaya verip bastırmak için,
İstedi kendisinden buna rıza ve izin.
Ben dahi merak ettim ne buyuracağını.
Aynen hatırlıyorum o günkü cevabını.
Buyurdu: (Seadet-i Ebediyye var iken,
BaÅŸka kitap yazmaya lüzum yoktur katiyen.)
(Peki efendim!) dedi Faruk bey cevabında.
Kitabın baskısından vazgeçmiÅŸti anında.
(Tam İlmihal) hakkında, buyurdu ki bir zaman:
Bu kitabı okuyan talihli bir Müslüman,
Hem din bilgilerini öÄŸrenir daha iyi.
Hem de, tanır ve sever İmam-ı Rabbani’yi.
Kalbi Ona meyleder, yani ona bağlanır.
Her tarafa saçtığı nurları o da alır.
Sonra, olgunlaÅŸmaya baÅŸlar o, bu feyz ile.
Ve kemale gelir de, haberi olmaz bile.
Ham bir karpuz, güneÅŸin karşısında nasıl ki,
Zamanla olgunlaşıp, tatlılaştığı gibi,
O da, feyizleriyle İmam-ı Rabbani’nin,
YetiÅŸip olgunlaşır, olur kâmil bir mümin.
DeÄŸiÅŸiklik hisseder dünya görüÅŸlerinde.
Velileri görmeÄŸe baÅŸlar hem düÅŸlerinde.
İmam-ı Rabbani’yi ve baÅŸka evliyayı,
Görür hem rüyasında Resul-i kibriyayı.
Sonra, uyanık iken evinde, işyerinde,
Onların ruhlarını görür insan ÅŸeklinde.
KonuÅŸur, sohbet eder o ruhlar ile her gah.
Nefsi dahi gafletten kurtulup olur agah.
Kolay ve tatlı gelir ona abdest ve namaz.
Hatta her ibadetten alır bir lezzet ve haz.
Günah olan ÅŸeylerden hoÅŸlanmaz, nefret eder.
Ve kötü huylarını bırakır teker teker.
Cemiyete, millete faydalı kişi olur.
Dünya ve ahirette saadete kavuÅŸur.
Evliyanın ruhları, öldükten sonra dahi,
Talebeye görünüp, feyz verir bizatihi.
Fakat evliyalardan, bu yolla istifade,
Diri iken olandan, azdır daha ziyade.
Hepsi, (ehl-i sünnet)tir tasavvuf büyükleri.
Bid’at sahiplerinden gelmemiÅŸtir bir veli.
Vilayetin nurları, girmez böyle kalblere.
Buna, bid’at zulmeti mani olur ilk kere.
Bid’at pisliklerinden olmadıkça tam halas,
O kalb, yakin nuruyla asla aydınlanamaz.
|