Ali Galib-i Vasfi, buyurdu ki: (Ey insan!
Rabbin feyiz nimeti, geliyor sana her an.
Dinli dinsiz herkese, bilcümle mahlukata,
Geliyor bu feyizler, bilmese de o hatta.
Zira her hücremizi, O çalıştırmaktadır.
İbadetin özü de Onu unutmamaktır.
Eskiden Müslümanlar, günahtan korkuyordu.
Haram iÅŸlememeÄŸe çok dikkat ediyordu.
Åžimdi ise, her yerde (Küfür) tehlikesi var.
Haramlar, hüner gibi iÅŸleniyor aÅŸikâr.
Halbuki bir harama (Ne güzel!) derse insan,
Mâzallah kâfir olur böyle söylediÄŸi an.
Bir Allah adamına kavuşup, onu sevmek,
Çok büyük bir nimettir, herkese verilmez pek.)
BaÅŸka bir gün, methini yaptılar bir kiÅŸinin.
Buyurdu ki: (Kalbinde ne vardır ölüm için?)
Dediler ki: (Ölümden, bahsetmez hiç o kimse.)
Buyurdu: (İyi adam deÄŸildir öyle ise.)
Bir gün, Resulullaha sordu biri ensardan:
(En akıllı kimlerdir acaba insanlardan?)
Buyurdu ki: (Ölümü, en çok yâd edenlerdir.
Ve hazırlık yapmakta, acele edenlerdir.)
Bir veli buyurdu ki: (Kalbim sıkıldığında,
Ölümü hatırlayıp, rahatlarım anında.)
Ömer bin Abdülaziz, toplayıp âlimleri,
Ölüm ve ahiretten bahsederdi ekseri.
O kadar ağlardı ki sonra da kederinden,
Cenaze çıkmış gibi olurdu evlerinden.
Hasan-ı Basri dahi, otursaydı bir yere,
Ölüm ve ahiretten bahsederdi ilk kere.
Hazret-i AiÅŸe’ye sual etti bir hanım.
Dedi ki: (Kalbim katı, acaba ne yapayım?)
(Ölümü çok hatırla, yumuÅŸar) dedi ona.
Dediği gibi yapıp, kavuştu muradına.
Rebi bin Heysem dahi, bir mezar kazdı evde.
ÇoÄŸu vakitlerini geçirirdi o yerde.
Derdi ki: (Az bir zaman, unutsam ölümü ben,
Kalbimin karardığı, belli olur halimden.)
Ömer bin Abdülaziz buyurdu ki bir zata:
(Ölümü düÅŸünürsen, kavuÅŸursun rahata.)
Resulullah, gördü ki bir grup insanları,
Yüksek sesle gülerek geçiyor zamanları.
Yaklaşıp buyurdu ki: (Siz, bu toplantınızda,
Lezzetleri yıkanı hatırlayın biraz da.)
(O nedir ki?) deyince, buyurdu ki: (Ölüm’dür.
O, bütün lezzetleri temelinden götürür.)
Allahü teâlâdan korkarak, her bir iÅŸte,
İslam’a uyulursa, üstünlük budur iÅŸte.)
|