O Salih Gülabi ki, alim ve veli bir zat.
Bir gün, talebesine ÅŸöyle etti nasihat:
(Ey insan, sen ne kadar edersen Hakka taat,
İnsanlar da, o kadar sana eder itaat.
Sen Allah’a ne kadar edersen günah, isyan,
Sana dahi o kadar karşı gelir çok insan.
Eğlenmeyi bırak da, ibadet yapmaya bak.
Zira zevk ve eÄŸlence, ahirette olacak.
Cehenneme götüren amelleri iÅŸleyip,
Sonra kalkıp, Cennete talip olmak ne garip.
Ahmak, ÅŸu kimsedir ki, çok günah iÅŸler de hep,
Sonra, Hak teâlâdan Cenneti eder talep.
Akıllı da ÅŸudur ki, dünyayı terk etmeden,
Ahiret azığını hazır eder gitmeden.)
Derdi ki: (Sen, Allah’ın çok aciz bir kulusun.
Hiç günah iÅŸleme ki, sonra piÅŸman olursun.
Ölüm var, ahiret var, asilere azap var.
Günahlardan el çek ki, ÅŸiddetlidir azaplar.
Öyle çok korkmalı ki bir Müslüman haramdan,
İçi kan aÄŸlamalı günaha girdiÄŸi an.)
Bir gün, bu büyük zata gelerek bir Müslüman,
Sordu ki: (Halis mümin, nasıl olur bir insan?)
Buyurdu: (Halis mümin, korkudadır daima.
Titrer ki, günah, isyan ederim Allah’ıma.
Hisseder tam başının üzerinde bir kılıç.
Bir kılla asılmıştır, ayrılmaz oradan hiç.
Çok keskindir o kılıç, çok incedir kıl da hem.
Der ki: (O düÅŸebilir, eÄŸer günah iÅŸlersem.)
Kapının önünde de, var ki bir vahÅŸi hayvan,
Üstüne saldırmaya fırsat kollar an be an.
Der ki: (Rabbime karşı iÅŸlersem az bir günah,
Üstümdeki o kılıç, başıma düÅŸer nagah.)
Yine o düÅŸünür ki: (EÄŸer günah iÅŸlersem,
Kapıdaki canavar, üstüme saldırır hem.)
Velhasıl her iÅŸinde düÅŸünür ince ince.
Ki, o iÅŸ caiz olsun mutlaka dinimizce.
Bir iÅŸ, İslamiyet’e uygun deÄŸilse eÄŸer,
Katiyen yapmaz onu, baÅŸlamışsa vazgeçer.)
Dediler ki: (Efendim, tövbe nasıl olmalı?)
Buyurdu: (Pişmanlıkla, ağlayıp sızlamalı.
Hakiki bir Müslüman, iÅŸleyince bir günah,
Der ki: (Bu günahımı, elbette gördü Allah.)
Öyle piÅŸman olur ki yaptığı o günaha,
Der ki: (Yapmayacağım o günahı bir daha.)
Haram olan bir ÅŸeyi terk ederse bir insan,
Ondan daha iyisi, edilir ona ihsan.
Rabbin beÄŸenmediÄŸi ÅŸeylere, dünya denir.
Bu ÅŸeyler günah olup, hep felaket getirir.)
|