Abdurrahman-ı Sani, ilim ve irfaniyle,
Hizmete adamıştı, kendini tamamiyle.
Gaye, bir kişi olsun, kurtarmaktı ateşten.
Daha mühim iÅŸ yoktu, ona göre bu iÅŸten.
Derdi ki: (Ey insanlar, verenler olur aziz.
Zira veren kulları, çok seviyor Rabbimiz.
Almak istemeyin ki, bu, hiç makbul ÅŸey deÄŸil.
Hep almak düÅŸünenler, olurlar hor ve zelil.
İnsanlar arasında münakaÅŸa ve kavga,
Varsa, almak yüzünden, vuku bulur mutlaka.
Ama vermek yüzünden, çekiÅŸme olmaz zinhar.
GörülmüÅŸ mü, vermekten kavga etsin insanlar?)
Derdi ki: (Peki deyin, kaçının itirazdan.
Zira peki demeyip, kovuldu lain ÅŸeytan.
Eshab, Resulullaha, tam itaat ederdi.
Onun her bir emrine, hemen (Peki) derlerdi.
Mübarek huzurunda, edepliydiler gayet.
Sessizce oturur ve etmezlerdi hareket.
Hatta aÄŸaç zannedip, kuÅŸlar o kimseleri,
Gelip, üzerlerine konarlardı ekseri.
Bir kabahat iÅŸledi, eshabdan biri bir gün.
Mübarek kulağına gitti bu da Resulün.
Peygamber efendimiz, duyunca bunu hemen,
Buyurdu ki: (Hapsettim öyle ise onu ben!)
Bunu, o sahabiye haber verdiklerinde,
Bir mıh gibi çakılıp, kala kaldı yerinde.
Vaziyeti nasılsa, öyle kaldı bu sefer.
Zira (Onu hapsettim!) buyurmuÅŸtu o Server.
Allah'ın Resulünün emrine muhalefet,
Olur diye, bir milim eylemedi hareket.
Hatta bir ayağını, öbürünün yanına,
Bile getirmedi ki, itiraz olur Ona.
Resule bu derece itaat ederlerdi.
Onun için, canımız feda olsun derlerdi.)
Bir gün de buyurdu ki: (Ey cemaat, bu nefis,
Öyle bir canavar ki, aman dikkat ediniz!
Bir ahtapot misali, insanın vücudunu,
Kollarıyla sarmıştır, düÅŸünün böyle onu.
Haram ile beslenir, nefs denen bu canavar.
Serpilir, kuvvetlenir, iÅŸlendikçe haramlar.
Yegane, tek gayesi ÅŸudur ki iÅŸbu nefsin,
Sahibini, ebedi azaba sürüklesin.
Siz düÅŸman aramayın kendi haricinizde.
En büyük düÅŸmanınız, nefistir içinizde.
Ondan kurtulmak için, iki yol vardır ancak.
Birisi, gıdasını kesmektir tam olarak.
Yani iÅŸlenmez ise en küçük günah bile,
O, gıdasız kalarak, zayıflar tamamiyle.
Öbürü, kelime-i tevhidi söylemektir.
Yani Allah zikri de, onu çok zaifletir.)
|