Ali bin Muvaffak ki, alim ve veli bir zat.
Her gün, talebesine ederdi çok nasihat.
Bir gün de, bir yaz günü, birkaç talebesiyle,
Gezintiye çıktılar dinlenmek gayesiyle.
Bir tımarhane görüp, içeriye girdiler.
Oranın doktoruna ÅŸöyle sual ettiler:
(Günah hastalığıyla dertli olanlar için,
Åžifa, deva olacak bir ilaç bilir misin?)
O doktor, bu suale cevap veremeyince,
Bunu duyan bir deli, söze girdi hemence.
Bir teveccühü ile bu âlim ve velinin,
Dedi: (Ben biliyorum ilacını bu derdin.
Önce tövbe kökünü, istiÄŸfar yaprağıyla,
Kalb havanına koyup, döv tevhid tokmağıyla.
Sonra onu geçirip, bir insaf eleÄŸinden,
PiÅŸmanlık gözyaşıyle hamur yap onu hemen.
AÅŸkullah ateÅŸinde piÅŸirip kurutarak,
Aşk-ı Muhammediyye balından da katarak,
Kanaat kaşığıyla yer isen gündüz gece,
Günah hastalığından kurtulursun böylece.)
Müslüman, temiz bir genç, gelerek bu veliye,
Rica etti: (Bana bir nasihat eyle) diye.
Buyurdu: (Sen Allah’ın çok aciz bir kulusun.
Hiç günah iÅŸleme ki, sonra piÅŸman olursun.
Ölüm var, ahiret var, asilere azap var.
Günahlardan el çek ki, ÅŸiddetlidir azaplar.
Öyle çok korkmalı ki kul günah ve haramdan,
İçi kan aÄŸlamalı, bir günah gördüÄŸü an.)
YumuÅŸak, güler yüzlü idi umumiyetle.
Herkese davranırdı, şefkat ve merhametle.
Hiç yaÄŸmur yaÄŸmıyordu o beldede bir sene.
Dua etmesi için, geldiler kendisine.
Kabul edip çıktılar sahraya dua için.
Zira sıkıntıları pek çoktu her kiÅŸinin.
O, bütün ahaliye seslendi: (Ey insanlar!
Günahı sebebiyle kula gelir belalar.
Bizim günahımızdan, bu bela geldi bize.
Gelin tövbe edelim birlikte Rabbimize.)
Sonra da el kaldırıp, dua etti: (İlahi!
Kur'an-ı keriminde bize sen bizatihi,
Åžöyle buyurursun ki: (DoÄŸru söylerse bir kul,
Onun dualarını ederim elbet kabul.)
Biz de, günahımızı itiraf ediyoruz.
PiÅŸmanız, tövbe ettik, maÄŸfiret diliyoruz.
DileÄŸimiz odur ki, olalım cümle maÄŸfur.
Ve sonsuz hazinenden, ihsan et bize yaÄŸmur.)
Onun bu duasıyla öyle yaÄŸmur yaÄŸdı ki,
Böyle yaÄŸmur yaÄŸması, olmamıştı hiç vaki.
|