Abdullah-ı Dehlevi, bir âlim ve velidir.
Tesirli sözleriyle, kalbleri etti tenvir.
Bu zat buyuruyor ki: (Hakiki iman etmek,
Kul için, en ÅŸerefli mertebe olsa gerek.
İman da, ehl-i sünnet üzere olmalıdır.
İmanın sıhhati de, iki şarta bağlıdır.
Nasıl vakit girmesi, ÅŸart ise namaz için,
İki şarta bağlıdır imanı da kişinin.
Birincisi ÅŸudur ki, can boÄŸaza gelmeden,
Allah ve Peygambere inanmaktır önceden.
Çünkü perde kalkınca, her ÅŸey olur aÅŸikâr.
O zaman inansa da, edilmez hiç itibar.
Çünkü inanmamıştı Peygamberin sözüne.
Hakikati görünce, inandı gördüÄŸüne.
Firavun boÄŸulurken, kalktı gözden perdesi.
(İnandım!) dediyse de, olmadı faidesi.
Öbür ÅŸart, (hubb-u fillah), hem de (buÄŸd-u fillah)tır.
Yani sırf Allah için sevip düÅŸman olmaktır.
Müslümanı, imanı olduÄŸu için sevmek,
Kâfiri de, küfründen ötürü hiç sevmemek,
İmanın altı ÅŸartı geçerli olmak için,
Lazımdır bu iki şart, doğrusu budur işin.)
Bir gün de buyurdu ki: (Çok sakının küfürden.
Zira küfrün cezası, yanmaktır ebediyen.
Müminin, çok günahı olsa da, o gün, yine,
Sonsuz azapta kalmaz imanı hürmetine.
Ebedi saadete kavuÅŸabilmek için,
İman ile ölmesi lazım gelir kiÅŸinin.)
Bir gün, evliyalıktan sordu ona cemaat.
O dahi cevabında, ÅŸöyle verdi izahat:
Evliyalık, Allah’a yakın olmak demektir.
Herkesten yüz çevirip, Ona gönül vermektir.
KavuÅŸabilmek için bu nimet ve ihsana,
Sahip olmak gerekir önce doÄŸru imana.
Sonra, ibadetleri, şartlarına uyarak,
İhlasla yapmalıdır, hem de doğru olarak.
Bu doÄŸru itikat ve tam halis ibadet de,
Bir âlim sohbetinde kazanılır elbette.
Yahut o âlimlerin kitabını okumak,
Suretiyle mümkündür, halis bir mümin olmak.
Kulu, Hak teâlânın rızasına, velhasıl,
Ehl-i sünnet âlimi erdirir, eder vasıl.
Yani Hak teâlânın, (Vesile arayınız!),
Emrindeki vesile, bu âlimlerdir yalnız.
İşte bu âlimlere, ihtiyaç var muhakkak.
Vesile bulmayı da emreder cenâb-ı Hak.
Nasıl ki bu dünyada, bir dünya iÅŸi bile,
Kolay halledilirse, bir aracı kişiyle,
Allah’ın rızasına ermek için de, bizzat,
Lazımdır yol gösteren âlim ve veli bir zat.
|