Celaleddin-i Rumi, büyük bir evliyadır.
Kalbleri cilalıyan nasihatları vardır.
Bu büyük evliyayı çok seven bir Müslüman,
Ölüm hastalığına yakalandı bir zaman.
İyice anlayınca vefat edeceğini,
Evladına ÅŸöylece yaptı vasiyetini:
(Ben ölürsem, Mevlana, kabrimde dursun biraz.
Affım için Allah’a eylesin dua, niyaz.)
Az sonra da bu kiÅŸi, göçtü dar-ı bekaya.
Verdiler bu haberi hazret-i Mevlana’ya.
O da, memnuniyetle teÅŸrif etti kabrine.
O zatın affı için, dua etti Rabbine.
Çocuklarından biri, rüyada gördü onu.
Hem Cennette, nimetler içinde olduÄŸunu.
Yanına yaklaşarak, sordu ki: (Hacı baba!
Sen, bu yüksek makama nasıl vardın acaba?)
Dedi ki: (Ey evladım, pek yoktu ibadetim.
Ve lakin velilere pek çoktu muhabbetim.
Bilhassa Mevlana’yı seviyordum pek fazla.
Ve kalben, kendisine hayran idim ihlasla.
Ben kabre girdiÄŸimde, geldi Münker ve Nekir.
Sorguya başladılar: (Rabbin kim, dinin nedir?)
Onlar bu sualleri sorarken kükreyerek,
Geldi o an çok güzel ve sevimli bir melek.
Münker ile Nekir’e dedi ki hemen sonra:
(Lüzum yok bu kimseye böyle sual sormaya.
Affetti Allah bunu Mevlana hürmetine.
Siz, suallerinizi sorun baÅŸka birine.)
Onlar da, o meleÄŸin sözünü dinleyerek,
Ayrıldılar yanımdan (Müsterih ol!) diyerek.
O andan itibaren ben artık Cennetteyim.
İşte, gördüÄŸün gibi, nimetler içindeyim.)
Mevlana hazretleri ezanı işitince,
Durur ve dinler idi, büyük huÅŸu içinde.
Bu hususta, kendisi nakletti bir hadise.
Buyurdu: (Tanıyorum Belh şehrinde bir kimse.
Her ne zaman ezanı işitseydi o kişi,
Her ne ki yapıyorsa, bırakırdı o işi.
Ve hemen diz üzeri oturup tam o saat,
Dinler ve bittiÄŸinde getirirdi salevat.
Sonra da, namaz için camiye gidiyordu.
Namazı, bir an olsun hiç geciktirmiyordu.
Bu güzel âdetini bozmamıştı hiç o zat.
Nihayet iÅŸittik ki, bu kimse etmiÅŸ vefat.
Tabut, eller üstünde gidiyordu ki, birden,
Okunmaya başladı ezan da minareden.
Ne zaman ki müezzin, okudu ilk tekbiri,
Tabut durdu havada, gitmedi hiç ileri.
Hareketsiz bekledi ezan bitene kadar.
Vakta ki ezan bitti, yürüdü yine tekrar.)
|