O Feth-i Musuli ki, evliya-yı kiramdan.
Åžiddetle kaçıyordu, her günah ve haramdan.
Evliyadan birine, Feth-i Musuli için,
Sordular ki: (Hiç ilmi var mıdır o kiÅŸinin?)
Buyurdu: (O, dünyaya, hiç vermez ehemmiyet.
İşte onun ilmine, budur açık alamet.)
Bir gün onu gördüler, durmadan aÄŸlıyordu.
Gözlerinden sel gibi, yaÅŸlar akıtıyordu.
Niçin aÄŸladığını sordular kendisinden.
Buyurdu ki: (Ağlarım, azap endişesinden.
Rabbimin huzuruna, çıkarılacağım gün,
Hatırıma geldikçe, derdim artar büsbütün.
Ey insanlar, siz dahi aÄŸlayın ki bu günde,
Hiç aÄŸlamayasınız, yarın mahÅŸer gününde.
KardeÅŸlerim, vallahi ölüm var, ahiret var.
Günah iÅŸlemeyin ki, ÅŸiddetlidir azaplar.)
Bir gün de bu büyük zat, gitti bir demirciye.
Sordu ona insanlar: (Sadık kul kimdir?) diye.
Demirlerin kızdığı bir ocak vardı orda.
Elini, o ocaÄŸa sokarak o arada,
Bir demir çıkardı ki, kızarmıştı ateÅŸte.
Buyurdu ki: (Bakınız, sadık kul budur işte!)
Demek istemiÅŸti ki: Rabbine, her kim eÄŸer,
Sadakatla bağlanır, ihlasla kulluk eder,
Günahtan da sıdk ile, tam kaçarsa o kiÅŸi,
Yakmaz onun elini, bu dünyanın ateÅŸi.
Sırri-yi Sekati de vardı onun devrinde.
Gece gündüz ibadet yapıyordu evinde.
Bir gece yarısı da, çok ibadet ederek,
Feth-i Musuli ile, istedi sohbet etmek.
Elbisesini giyip, yürüdü dış kapıya.
Ve lakin çıkar çıkmaz evinden dışarıya,
Bir zaptiye çavuÅŸu, yakaladı bu zatı.
Ve hırsız zannederek, götürüp hapse attı.
Gündüz de, suçluları kırbaçlasınlar diye,
Hapishane müdürü, emretti görevliye.
Sırri-yi Sekati’ye, sıra geldi nihayet.
Cellat, kaldırdıysa da kırbacını pür hiddet,
Lakin indiremeyip, çok fena oldu hali.
Bir kimse tutmuş gibi, havada kaldı eli.
Dediler ki: (Ne için vurmuyorsun ey cellat?)
Dedi: (Nasıl vurayım, elimde yok ki takat.
Bir ÅŸahıs görürüm ki, duruyor heybet ile.
Ve bana emrediyor: (Sırri'ye vurma!) diye.
Görmedim ben ömrümde, böyle heybetli insan.
Gitti gücüm kuvvetim o ÅŸahsın korkusundan.)
DiÄŸer cellatlar dahi, ettiler bunu merak.
Baktılar o tarafa, heyecanla, korkarak.
Görüp Feth-i Musuli adındaki veli’yi,
Derhal salıverdiler, Sırri-yi Sekati’yi. |