Abdülkahir Sühreverdi, büyük velilerdendir.
Söz ve nasihatları kalbleri etti tenvir.
Kendisi anlatır ki: GençliÄŸimde, bir sene,
Henüz baÅŸlamamıştım, ben ilim tahsiline.
Bir gün çok acıkmıştım, yiyecek yoktu fakat.
Öyle ki, vücudumda kalmadı güç ve takat.
Diclenin kenarına giderek girdim suya.
Açlığım, su içinde hafifler dedim güya.
Lakin hiç faidesi olmadı, çıktım sudan.
Ve gördüm az ilerde bir kimseler, çalışan.
Vardım ki, herbirinin ellerinde bir tokmak.
Pirinç dövüyorlardı onlar ile vurarak.
Dedim ki: (Çalıştırın beni de ücret ile.)
Dediler: (Ellerini görelim önce hele.)
Gösterdim, dediler ki: (Evlat, bakma kusura.
Ancak kalem tutmaya layıktır bu el zira.)
Ve bana, altın dolu bir kese uzattılar.
(Git, ilim tahsil eyle) deyip, uğurladılar.
O andan itibaren, ilim tahsili için,
Büyük bir arzu ile, adeta yandı içim.
Başladım bir hevesle, din ilmi tahsiline.
Tamamen vakıf oldum, ilimlerin hepsine.
İşte bu büyük zatın huzuruna, bir zaman,
GelmiÅŸti üç yahudi ve üç de hıristiyan.
Onlara süt getirip, dua etti hem dahi:
(Hidayet nasib eyle bunlara ya ilahi!)
O sütten, birer yudum alınca birden onlar,
Åžehadeti okuyup, hep Müslüman oldular.
Biri de anlatır ki: Bir gün Sühreverdi’yle,
Çarşıda dolaşırdık, bir iÅŸ vesilesiyle.
Bir kasap dükkanının önünde durdu biraz.
Ne için durduÄŸunu, sualen eyledim arz.
Bir eti göstererek, buyurdu: (Bak kardeÅŸim.
Åžu gördüÄŸün et var ya, bana der ki: Ben leÅŸim.)
Kasap bunu duyunca, bayılıp düÅŸtü hemen.
Ayılınca, dedi ki: (O, leşti hakikaten.
Lakin söz veriyorum, yapmam bunu bir daha.
İstiÄŸfar ediyorum, bunun için Allah'a.)
YeÄŸeni, Åžihabüddin Ömer-i Sühreverdi,
Der ki: Bir gün, amcamın yanına biri geldi.
Bir buzağı var idi, hem de beraberinde.
Bağladı o hayvanı, amcamların evinde.
Dedi ki: (Ey efendim, kabul buyurursanız,
Size nezr eylemiştim, bu hayvanı alınız.)
Amcam, bir buzağıya, bir de baktı adama.
Buyurdu: (Nezr ettiÄŸin, bu hayvan deÄŸil ama.)
Adam, şaşkın bir halde amcama bakardı ki,
O sırada koşarak, geldi bir kimse dahi.
Başka bir buzağıyla, gelerek o kişi de,
Dedi: (Bir karışıklık hasıl oldu bu işte.
Nezr edilen buzağı, o değil, işte budur.
O hayvan başkasının, yanlışlık etti zuhur.)
|