Ebu Said Ebül Hayr, çok büyük bir veliydi.
Sözleri, insanlara pek çok faideliydi.
Dokuzyüz altmışyedi miladi senesinde,
Tevellüd eylemiÅŸtir Horasan beldesinde.
Evliyanın büyüÄŸü olan bu mübarek zat,
Seksen iki yaşında bu yerde etti vefat.
Henüz çocuk idi ki, babası onu ilkin,
Camiye götürmüÅŸtü, Cuma namazı için.
Ve yolda götürürken babası bu oÄŸlunu,
Evliya-yı kiramdan bir kimse gördü onu.
Ebül Kasım Gürgani idi ki bu büyük zat,
Yaklaşıp ilgilendi çocukla hemen bizzat.
Babasına dönerek, buyurdu ki: (KardeÅŸim,
Bunu bize getir ki, onunla vardır işim.)
Babası (Peki) deyip bu velinin emrine,
Namaz kılıp, oÄŸlunu götürdü hanesine.
Ebu Said diyor ki: Duvarda, hayli yüksek,
Bir raf ve üzerinde duruyordu bir ekmek.
O sırada, babama buyurdu ki o veli:
(Bu çocuÄŸu kaldır da, raftan alsın ekmeÄŸi.)
Babam, beni o rafa kaldırınca çabucak,
O ekmeği aldım ki, gayet taze ve sıcak.
Ebül Kasım, ekmeÄŸi, bölüverdi ikiye.
Birini bana verip, buyurdu ki: (Bunu ye!)
Kendi de biraz yiyip ve babama dönerek,
Buyurdu: (Otuz yıldır o raftadır bu ekmek.
Bana ilham oldu ki: Bu, her kimin elinde,
Sıcak olsa, o, büyük veli olur devrinde.
Sana müjde olsun ki, o, senin bu oÄŸlundur.
Büyüyünce, çok büyük âlim ve veli olur.)
Ebu Said, o günden baÅŸladı tahsiline.
On senede, her ilmin vakıf oldu hepsine.
Bir gün, Serahs ÅŸehrinde dolaşırken daÄŸlarda,
Ehl-i hal bir kimseye rastladı oralarda.
Oturmuş, kaftanını yamıyordu o kişi.
Yaklaşıp, o kimseden kesiverdi güneÅŸi.
Yani düÅŸtü gölgesi, o zatın kaftanına.
O, yamayı dikerken, ÅŸöyle bir baktı ona.
Dedi: (Ey Ebu Said, iÅŸte bu yama ile,
Birlikte, bu kaftana diktim ben seni bile.)
O da, Ebu Said’in manen üstünlüÄŸünü,
Kalb gözüyle görerek, söyledi bu sözünü.
Ve elinden tutarak, götürdü üstadına.
Ebül Fadl-ı Serahsi, bir defa baktı ona.
Buyurdu: (Maksadımız şudur ki ey evladım!
İnsanları, hak yola çekelim adım adım.
Yüzyirmidört bin kadar Peygamberler de zaten,
Bu iÅŸi yapmak için gelmiÅŸlerdir esasen.)
Ruhlara hayat veren bu sözleri, o vakit,
Kendinden geçer gibi dinledi Ebu Said.
O günden devam etti bu velinin dersine.
Yükseldi tasavvufun yüksek derecesine.
Uçmak hüner deÄŸildir
Gayet mütevazıydı, (Ben) demezdi o asla.
KonuÅŸurken, söylerdi Allah için, ihlasla.
Derdi ki: (Asıl maksat, dine mutabaattır.
İslam’a uymadıkça, her hüner kabahattır.)
Bir gün, bazı kiÅŸiler dediler: (Filan kiÅŸi,
Su üstünde yürüyor, kıymetli mi bu iÅŸi?)
Buyurdu ki: (Yüzüyor ördek ve kurbaÄŸa da.
Kıymeti yok, İslam’a gevÅŸek ise uymada.)
Bir gün de dediler ki: (Efendim, falan insan,
KuÅŸ gibi, havalarda uçuyor uzun zaman.)
Buyurdu ki: (Sinek ve çaylak da uçmaktadır.
İslam’a uymadıkça, hüner deÄŸil, hatadır.)
Dediler ki: (Efendim, var ki filan adam da,
Dünyanın bir ucuna gitmektedir bir anda.)
Buyurdu ki: (Åžeytan da yapabilir bu iÅŸi.
Uçmakla, hiçbir kıymet kazanmaz asla kiÅŸi.)
Sonra dedi: (Kıymeti, yoktur böyle ÅŸeylerin.
Siz, Allah'ın emrine uymaya gayret edin.
Mert olan, insanların arasında bulunur.
Evlenip, herkes gibi bir iÅŸle meÅŸgul olur.
Ve lakin bunlar ile meÅŸgul etmez kalbini.
Bir an olsun çıkarmaz hatırından Rabbini.)
Babası anlatır ki: Her gece, bu oğlumu,
Kontrol ederdim ki, iyice uyudu mu?
Onun uyuduÄŸuna getirince kanaat,
Ancak öyle yatıp da, uyurdum ben de rahat.
Lakin bir gün uyandım, gece karanlığında.
Baktım ki, Ebu Said yok idi yatağında.
Aradım bulamadım, merak ettim begayet.
Sabah yine gördüm ki, eylemiÅŸ eve avdet.
DüÅŸünüp, kapısına zincir vurdum sonradan.
Diyordum ki: O artık, hiç çıkamaz odadan.
Lakin o, yine çıktı, hiç bir ÅŸey anlamadım.
Sonunda, kendisini sıkı takibe aldım.
Baktım, çıkıp mescide giriverdi gizlice.
Kapıyı, arkasından sürgüledi iyice.
Seyrettim pencereden, namaza durdu ilkin.
Sonra, bir kuyu vardı köÅŸesinde mescidin.
Bir aÄŸaç uzatarak o kuyunun aÄŸzına,
Ayaklarını, iple, bağladı sonra ona.
Kuyuya, baş aşağı asıverdi kendini.
BaÅŸladı okumaya Kur'an âyetlerini.
Bir tatlı okurdu ki Kur'anı, âyet âyet,
Seher vaktine doÄŸru, hatim etti nihayet.
Sonra, çıktı kuyudan ve yöneldi evine.
Hiç zinciri bozmadan, odaya girdi yine.
Bir kaç gece, devamlı takib ettim bu minval.
Ve gördüm ki, her gece vaki oldu aynı hal.
Onun bu hallerinden, anladım ki, kendisi,
Olacak ileride devrinin bir tanesi.
|