Vaktiyle dört arkadaÅŸ, gelerek bir araya,
Tahsil-i ilim için, geldiler Buhara’ya.
Zahiri ilimleri öÄŸrenip bir hocadan,
İçlerine bir ateÅŸ düÅŸüverdi sonradan.
Dediler ki: (ÖÄŸrendik zahiri ilimleri.
Lakin ihlas olmazsa, gidemeyiz ileri.
Yani batın ilmini öÄŸrenmezsek biz eÄŸer,
Bu tahsil ettiÄŸimiz ilimler boÅŸa gider.)
Böylece, bir mürÅŸid-i kâmil bulmak üzere,
Medreseden ayrılıp, koyuldular sefere.
Seyyid Ata idi ki, birisi bu gençlerden,
Peygamber-i ziÅŸânın evladıydı neseben
Semerkant yakınından geçiyorken bu gençler,
Bir İhtiyar kimseyi görerek eyleÅŸtiler.
Ona seslendiler ki: (MürÅŸid arıyoruz biz.
Onunla, tasavvufta yetiÅŸmektir gayemiz.)
Meğerse o ihtiyar, Zengi Ata namında,
Bir kâmil kiÅŸi imiÅŸ, Semerkant diyarında.
Zengi Ata, cevaben dedi ki o gençlere:
(Aradığınız benim, gitmeyin başka yere.)
Onlardan üç tanesi, o zata inandılar.
Ve lakin Seyyid Ata hiç etmedi itibar.
DüÅŸündü: Ben seyyidim, ilmim var, bu bir gerçek.
Bu siyahi kiÅŸi mi beni irÅŸad edecek?
Kalben geçirdiyse de, bu bozuk fikirleri,
Yine de yapıyordu günlük vazifeleri.
Lakin çok yaptıysa da riyazet, mücahede,
Halinde, ilerleme hiç olmadı yine de.
En son Anber Ana’ya, gelip arz eyledi ki:
(Anacağım, üstada ÅŸunu haber verin ki,
Ben çok üzülüyorum, n’olacak böyle halim?
Yıllarca buradayım, açılmadı hiç kalbim.)
O dedi ki: (Bu gece, bir keçenin içine,
Sarılıp, tevazuyla yat kapı eşiğine.
Seni böyle görürse, ÅŸefkat ile bir bakar.
Onun bir tek nazarı, sana yeter ve artar.)
Seyyid Ata, o gece girdi keçe içine.
Uzandı o üstadın kapısı eÅŸiÄŸine.
O gece, Zengi Ata namaza kalktığında,
Gördü ki, biri yatar eÅŸiÄŸinin altında.
Tam basacak idi ki üzerine göÄŸsünün,
O, tutup ayağını öpünce o büyüÄŸün,
Buyurdu ki: (Kimdir o, yatmış eÅŸik önüne?)
Dedi: (Seyyid Ata’yım, muhtacım himmetine.)
Buyurdu ki: (Kalk yerden, düzeldi ÅŸimdi halin.
Üzülme, bundan sonra açılır artık kalbin.)
O anda bir teveccüh etti Seyyid Ata’ya.
Çıkardı tasavvufta onu en üst noktaya.
|