Ali Semerkandi ki, gönül ehli bir zattı.
İşi, hep insanlara öÄŸüt ve nasihattı
İsfehan’da dünyaya gelen bu mübarek zat,
Ankara-Çamlıdere nam yerde sürdü hayat.
İslam âlimi olup, veliydi hem kendisi.
Ve hazret-i Ömer’e dayanır sülalesi.
Kudüs, Mekke, Medine, Semerkant, Åžam ve Irak,
Dolaştı bu yerleri, emr-i maruf yaparak.
En son Çamlıderede eyleyerek ikamet,
Yüzotuz yaÅŸlarında, vefat etti nihayet.
Tahsilini bitirip, Mekke’ye gitti önce.
Ve Mescid-i Haram’da imamlık yaptı nice.
Sonradan kendisine manevi bir iÅŸaret,
Gelerek, Medine’ye hicret etti nihayet.
Yedi yıl türbedarlık icra edip Ravda’da,
Hazret-i Fatıma’yı gördü bir gün rüyada.
Buyurdu: (Git ki hemen huzuruna Resulün,
Manevi evlatlığa alacak seni bu gün.)
Çok sevindi böyle bir rüyayı gördüÄŸüne.
KoÅŸtu sabah Ravda-i mübarekin önüne.
İki diz üzerine oturdu hayâ edip.
Beklemeye baÅŸladı, başını öne eÄŸip.
Bir sevinç ve heyecan sarmışken kendisini,
İşitti tam o anda Peygamberin sesini.
Diyordu ki ki: (Ya Ali, ÅŸu andan itibaren,
Manevi evlatlığa kabul ettim seni ben.
Sen, öyle bir beldeye sefer et ki ya Ali!
Gayetle fakir olsun o yerdeki ahali.
Fakirlik sebebiyle, bana gelemeyenler,
O yerde seni gelip, ziyaret eylesinler.
Manevi bir evladım olduğundan sen benim,
Onu, bana yapılmış gibi kabul ederim.)
Bunları iÅŸitince, çok sevindi içinden.
Sonra da, ağlamaya başladı sevincinden.
Bu manevi emirle, sonra bu mübarek zat,
Anadolu’ya doÄŸru eyledi bir seyahat.
Ve nihayet Alanya nam yere vardığında,
Gördü, biri aÄŸlıyor denizin kenarında.
Niçin aÄŸladığını sorunca o kimseden,
Dedi ki: (Bir incimi düÅŸürdüm denize ben.)
Buyurdu: (Dünya malı deÄŸil mi o nihayet.
Çok fenadır dünyaya fazla sevgi, muhabbet.
Madem bunu, kendine ediyorsun tasa, gam,
Gel!) deyip, o kimseyi götürdü sahile tam.
Seslendi: (Ey balıklar, Allah’ın izni ile,
O inciyi bulun da, getirip verin bize.)
Hemen binlerce balık, o denizin dibinden,
Ağızlarında inci, çıktılar hepsi birden.
Birisinin ağzından, hemen alıp bir inci,
Verince, o kimsenin avdet etti sevinci.
|