Ebül Hüseyn Kurafi, evliyadan, büyük zat.
Yüzon yaşında iken, eyledi Hakka vuslat.
Tasavvufta, çok yüksek makama oldu vasıl.
Her gün, çok kerametler olurdu ondan hasıl.
Allahü teâlâya ederdi çok ibadet.
Asla dünya malına vermezdi ehemmiyet.
Herkesi doÄŸru yola erdirmekti gayesi.
Bu yolda çalışmakla geçti günü, gecesi.
Kendisini görmeye, bir derviÅŸ geldi bir gün.
Kaftanı eski olup, yırtılmıştı büsbütün.
Fakirlikten, günlerce hiç yemek yememiÅŸti.
Ve lakin bu halini, ona diyememiÅŸti.
O, bu fakir derviÅŸin yüzüne etti nazar.
Buyurdu ki: (Alnında, bir mana var aÅŸikâr.
Yüzünden, ÅŸu müjdeyi okurum ki ben ÅŸu an,
İlerde bir beldeye, olursun büyük sultan.)
Ebu Süleyman idi lakabı o derviÅŸin.
O anda anlamadı esrarını bu işin.
Lakin o günden sonra, yıllar geçti aradan.
Fas’taki bir bölgeye, oldu hakim ve sultan.
Hem de adaletiyle tanınıp, oldu meşhur.
Güzel idaresiyle, insanlar buldu huzur.
BaÅŸka gün, kendisini ziyaret etti biri.
O dahi fakir olup, bekârdı çoktan beri.
Evlenmeye, kaç defa ettiyse de teÅŸebbüs,
Ve lakin evliliÄŸi, etmemiÅŸti teessüs.
Zira bulunmamıştı bir kız ona münasip.
Bu yüzden, olmamıştı evlenmek ona nasip.
Kurafi hazretleri, bunun dahi yüzüne,
Bakarak, ÅŸu müjdeyi vermiÅŸti kendisine:
Åžimdi senin hakkında, ÅŸöyle ki benim zannım,
Bir gün olur senin de, iki çocuk, bir hanım.
Üç kiÅŸinin içinde görürüm seni zira.
Haydi git de, kendine, münasip zevce ara.
Hakikaten aynıyle vuku buldu hadisat.
Evlenip, iki çocuk sahibi oldu o zat.
Bir gün de, bir gemide seyahat ediyordu.
Yolculardan bazısı, gülüp eÄŸleniyordu.
Nasihat ettiyse de biraz kendilerine,
Velakin dinlemeyip, devam ettiler yine.
Ve hatta tanımayıp onun kim olduğunu,
Ellerini bağlayıp, suya attılar onu.
Birazdan, namaz kılma zamanı geldiğinde,
Baktılar, aynı kişi namaz kılar yerinde.
Onu böyle görünce, afalladılar birden.
Hem de ıslanmamıştı elbisesi katiyen.
Üzgün, piÅŸman olarak, çok özür dilediler.
Biz sizi tanımadık, bağışlayın dediler.
Bir gün de, tasavvuftan sordular kendisine.
Buyurdu ki: (Hiç fırsat vermemektir nefsine.
Bir Allah adamının, giderek tam izinden,
Dünya muhabbetini çıkarmaktır içinden.
Kendisinden daha çok, gayriyi düÅŸünmektir.
Allah’a kulluk edip, dine hizmet etmektir.
Kimseye vermemektir sıkıntı, zarar, ziyan.
İşte budur tasavvuf, budur kâmil Müslüman.)
|