Timur Han’ın babası, Emir Toragay Hakan,
Tertemiz, çok salih bir Müslümandı o zaman.
Seyyid Emir Külal’in talebesiydi hem de.
Ondan, çok istifade etmiÅŸti o devirde.
O da, oÄŸlu Timur’u, çok iyi yetiÅŸtirdi.
Åžemseddin-i Gilal’i hoca tayin ettirdi.
O oldu babasından sonra Belh'in emiri.
Çok sever ve sayardı, âlim ve velileri.
Bir gün arz eyleyerek, Åžemseddin-i Gilal’e,
Ziyarete gittiler, Seyyid Emir Külal’e.
Yolda, koyun götüren birine rastladılar.
Konuşup, onu dahi yanlarına aldılar.
MeÄŸer o kimse dahi, o zata gidiyormuÅŸ.
Ve hediye olarak, koyun götürüyormuÅŸ.
Köye geldiklerinde, o velinin evini,
Sormak için, civarda, görmediler birini.
Onlar araştırırken, o ara yanlarına,
Bir zat gelip götürdü, onları dergahına.
Seyyid Emir Külal’miÅŸ meÄŸer o mübarek zat.
Onları, hanesine götürmüÅŸ kendi bizzat.
Onlar bunu bilince, çok özür dilediler.
(Efendim affediniz, tanımadık) dediler.
Buyurdu ki: (Kimsesiz, garip Allah dostuna,
Ziyarete çıkanlar, kavuÅŸur arzusuna.)
Hediye getirilen koyun ise, birazdan,
Kaçınca, tutmak için koÅŸtu biri ardından.
Velakin Emir Külal buyurdu ki: (Gitme dur!
Döner gelir o yine, kendini yorma, otur.)
Sonra cemaat ile, kalkıp namaz kıldılar.
Namazdan sonra dahi, sohbete koyuldular.
Onlar sohbet ederken, o koyun hakikaten,
Gelip, kapı önüne yatıverdi aniden.
Hazret-i Emir Külal buyurdu: (Ey insanlar!
Hakk’a tâbi olana, tâbi olur hayvanlar.
EÄŸer Hak teâlâya yönelirse bir kiÅŸi,
İşte böyle rast gidip, kolay olur her iÅŸi.
Timur Han, gayet sade, mütevazı bir halde,
Dervişane bir hayat yaşardı fevkalade.
Bir gün, adamlarıyla bir yerde otururken,
Âlim ve velilerin halinden konuÅŸurken,
Öteden bir grubun geçtiÄŸini gördüler.
Ve (bunlar kimdir?) diye, hayli merak ettiler.
Sonra öÄŸrendiler ki, Seyyid Emir Külal’miÅŸ.
O gün, talebesiyle bir sohbete gidermiÅŸ.
ÖÄŸrenince, Timur Han birden duygulanarak,
Koştu onlara doğru, yerinden fırlayarak.
Edeple yaklaşınca Seyyid Emir Külal’e,
Yanında talebesi, hayret etti bu hale.
Arz etti ki: (Efendim, lutfedip biraz durun.
Bizim yanımızda da, biraz sohbet buyurun.)
Âlimleri severdi
Esseyyid Emir Külal, bir nazar etti ona.
Buyurdu ki: (Çok mühim iÅŸler olacak sana.
Velakin hepsinde de, muvaffak olacaksın.
Ülkeyi baÅŸtan baÅŸa, mülküne katacaksın.)
Yoluna devam edip sonra o mübarek zat,
Namaz kılıp, tefekkür eyledi yarım saat.
Sonra, talebesinden seslenerek Mensur'a,
Buyurdu ki: (Süratle var git, Emir Timur'a.
Oturuyorsa kalksın, ayaktaysa durmasın.
Ordusunu, Harezm'in fethi için yollasın.
Sonra da, Semerkant'a yürüsün orduları.
Onunla beraberdir velilerin ruhları.)
Talebe, bu haberi getirince Timur'a,
Timur Han, ayak üzre duruyordu o ara.
O velinin emrini alınca haberciden,
Harekete geçirdi ordusunu acilen.
Harezm’i fethederek, yürüdü Semerkant’a.
Fethetti orayı da, çok kısa bir zamanda.
Seyyid Emir Külal’in himmetiyle Timur Han,
Çok geniÅŸ topraklara sahip oldu o zaman.
Kendi yazmış olduÄŸu kanun ve tüzüklerle,
Devletinde düzeni saÄŸlıyordu her yerde
Zamanında müminler ÅŸuna inanmışlardır:
Timur Han, çok adil ve dindar bir Müslümandır.
Âlimleri pek sever, çok hürmet gösterirdi.
Yanında bulundurup, özel deÄŸer verirdi.
Yine seyyidlere de, ederdi saygı, hürmet.
Veli türbelerini ederdi çok ziyaret.
Ahmed-i Yesevi’nin kabrinin üzerinde,
Çok mükemmel bir türbe yaptırmıştı devrinde.
Behaeddin Buhari hazretlerinin dahi,
Dergahına, çok hizmet ederdi bizatihi.
Buhara caddesinden, o bir zaman geçerken,
Bazı Müslümanları gördü halı silkerken.
Merak edip sordurdu hemence bir kimseye:
(Silkinen o halılar, kime aittir?) diye.
Behaeddin Buhari, hanegahına ait,
Olduğunu duyunca, duygulandı o vakit.
Büyük bir sevinç ile, hemen kalktı yerinden.
O tozların içine kendini attı hemen.
Onu böyle görünce, insanlar ÅŸaşırdı hep.
Dediler ki: (Timur Han, ne yapar böyle acep?)
İşte bu velilere, öyle çok muhabbeti,
Vardı ki, ibret oldu onun bu hareketi.
Misk ve amber sürünür gibi koca Timur Han,
O tozların içinde, zevkle durdu bir zaman.
Allah'ın dostlarına gösterdiÄŸi bu hürmet,
Ve onlara, kalbinde beslediÄŸi muhabbet,
Sayesinde, her iÅŸte kavuÅŸtu çok zafere.
Sonunda, iman ile çıktı sonsuz sefere.
|