Evliyanın büyüÄŸü, Muhammed Baki Billah.
Ölüm ve ahireti düÅŸünürdü o her gah.
İmam-ı Rabbani’nin hocası olan bu zat,
Delhi’de, kırk yaşında eyledi Hakka vuslat.
Hem öyle geçmiÅŸti ki, onun çocukluk çağı,
Belliydi ileride büyük zat olacağı.
Evin bir köÅŸesine, çekilip uzun süre,
Başını öne eÄŸip, dalardı tefekküre.
Okuyup bitirince, zahiri ilimleri,
Aradı hararetle, bir tasavvuf rehberi.
Muhammed İmkenegi adında bir evliya,
Rüyada, kendisine buyurdu: (Gel buraya!)
Onu bulup, yanında yalnız üç gün kalarak,
Avdet etti Delhi’ye, icazetli olarak.
Hocasından aldığı nurları, o da yine,
Verdi sadık ve halis taliplerin kalbine.
Duyanlar, sohbetine gelirdi akın akın.
Feyz ve bereketine kavuşurdu bu zatın.
İki üç sene gibi, kısa müddet içinde,
Pek çok âlim, evliya yetiÅŸti sohbetinde.
(İmam-ı Rabbani) ki, onların birincisi.
Bin senede bir gelen velilerin incisi.
Muhammed Baki Billah, o gelince kemale,
Bütün talebesini, ona etti havale.
Kendi dahi, edeple otururdu yanında.
İstifade ederdi, yüksek huzurlarında.
Daima hüzünlü bir haldeyken kendileri,
Neşeyle karşılardı huzura gelenleri.
Birini sıkıntıda görse idi o ÅŸayet,
Yardımcı olmak için, ederdi fazla gayret.
Çok titiz davranırdı, haramdan kaçınmakta.
İşlemezdi tek günah, küçük de olsa hatta.
Onda öyle vardı ki tevazu, hayâ, edep,
İnsanlar arasında, kendini gizlerdi hep.
Bir talebe gelseydi, ondan istifadeye,
Hiç layık görmez idi, kendisini bu ÅŸeye.
Derdi ki: (Ben değilim sizin aradığınız.
Bana da haber verin, bir rehber bulursanız.
Gidip, hizmet edeyim ihlasla kendisine.
Belki derman bulurum, ÅŸu kalbimin derdine.)
Halbuki o zamanın kutbu idi kendisi.
Zira ÅŸöyle anlatır, onun bir talebesi:
Henüz Baki Billah’ı görmeden daha önce,
Kendisini, rüyada görmüÅŸ idim bir gece.
Çıplak at üzerinde, bir yolda gidiyordu.
Ve bir ses, (Bu zamanın kutbu, budur) diyordu.
Sabahleyin, doÄŸruca giderek bu veliye,
Yalvardım, beni dahi alsın talebeliğe.
Buyurdu ki: (İlgim yok, benim bu şeylerle pek.
Sizin aradığınız, başkası olsa gerek.)
Meyus halde ayrılıp, üzgün üzgün aÄŸladım.
Zira benim, gidecek, yoktu başka bir kapım.
İhlasımı anlayıp, çağırdı huzuruna.
Çok ilgi ve iltifat gösterdi o gün bana.
Yüksek huzurlarında, tutarak az bir süre,
Çıkardı bu fakiri, yüksek mertebelere.
|