Seyyid Taha, tek be tek talebeleri ile,
Bizzat meÅŸgul olurdu, her türlü dertleriyle.
Bütün devlet ricali ve hatta baÅŸta Sultan,
Emrine amade ve muntazırdılar her an.
Ve hatta o devirde, hem İran şahı bile,
Onun büyüklüÄŸünü anlayıp tamamiyle,
Åžemdinli yakınında, yüzkırkbeÅŸ pare köyün,
Hepsini, bu büyüÄŸe bağışlamıştı o gün.
Ne zaman ki bu haber geldi Seyyid Taha’ya,
(Elhamdülillah) deyip, ÅŸükreyledi Allah’a.
Sonra da o ÅŸah ölüp, oÄŸlu geçti yerine.
O köylerin hepsini, geriye aldı yine.
Bu da Seyyid Taha’ya söylendiÄŸinde, aynen,
(Elhamdülillah) deyip ÅŸükretti yine hemen.
Dediler ki: (Efendim, hikmeti ne ki acep,
Her iki halde dahi ÅŸükrettiniz yine hep?)
Buyurdu: (O köyleri verdiklerinde bize,
Baktım ki, hiçbir sevinç geldi mi kalbimize?
Zerre kadar sevinme eseri hiç görmedim.
Elhamdülillah deyip, Rabbime ÅŸükreyledim.
Aldıklarında dahi, yine baktım kalbime.
Gördüm ki üzüntü yok, hamdeyledim Rabbime.)
Bu büyük veli zatın çoktu kerametleri.
Dilden dile dolaşıp, söylenir ÅŸöyle biri:
Hırsızlardan birisi, Taha-yı Hakkari’nin,
Anbarına girmiÅŸti, biraz un çalmak için.
Çuvalını doldurup, götürecekti, fakat,
Yerinden kaldırmaya bulamadı güç, takat.
Bu sefer yarısını boşaltarak yerine,
Tekrar yüklendiyse de, kalkmadı çuval yine.
Biraz daha boÅŸaltıp, denedi götürmeyi.
Lakin kâfi gelmedi kuvveti buna dahi.
Åžaşırdı, hayret etti hırsız bunu görünce.
Zira dolu çuvalı kaldırıyordu önce.
Biraz daha boşaltıp, deneyince yeniden,
Yine oynatamadı o çuvalı yerinden.
Hırsız, ÅŸaÅŸkın bir halde düÅŸünürken, o ara,
Hazret-i Seyyid Taha giriverdi anbara.
Buyurdu ki: (Çuvalı kaldıramıyor musun?
Ben yardım edeyim de, götürmen kolay olsun.)
Ve çuvalı kaldırıp, koydu onun sırtına.
Buyurdu ki: (Al da git, bu kadar yeter sana.
Bundan sonra olursa herhangi ihtiyacın,
Bize müracaat eyle, anbara gitme sakın.)
Onun bu ÅŸefkatini görünce, o da hemen,
Bıraktı hırsızlığı o günden itibaren.
Ve hemen hizmetine girerek o büyüÄŸün,
Talebesi olmakla ÅŸereflendi aynı gün.
|