Gürpınar kazasında vardı ki bir Müslüman,
Bu zatın talebesi olmuş idi bir zaman.
Velakin o gün daÄŸdan, bir kurt gelip, maalesef,
Bunun koyunlarına saldırıp etti telef.
Tam o güne tesadüf edince bu hadise,
Şeytan fırsat bilerek, verdi ona vesvese.
Dedi: (Sen ona gidip, talebe oldun, fakat,
O hocadan hiç sana, gelmez hayır, menfaat.
UÄŸursuz geldi hatta o hocaya gidiÅŸin.
Bak o günden beridir, ters gidiyor her iÅŸin.)
O dahi aldanarak, bu şeytan yalanına,
Artık Seyyid Taha’nın gitmez oldu yanına.
Geri verip, hediye ettiÄŸi tesbihini,
Terk etti bu velinin sohbetini, dersini.
Seneler sonra bir gün, camide Seyyid Taha,
Namaz kıldıracağı bir anda cemaata,
Tam getirecekti ki iftitah tekbirini,
Şiddetle ileriye uzattı tek elini.
Ve sanki birisini kovar gibi yaparak,
(Defol, defol!) diye de seslendi bağırarak.
Namaz bittikten sonra, dediler: (Efendim, siz,
Niçin böyle bağırıp, defol, defol dediniz?)
Buyurdu ki: (Bir mümin, gelmiÅŸ son nefesine.
Åžeytan da uÄŸraşırdı imansız ölmesine.
Büyüklere sığınıp, ÅŸeytanı kovaladık.
Çok ÅŸükür, iman ile vefat etti o artık.)
Dediler ki: (Efendim, acaba o kim idi?
Tesbihi geri verip, sizi terk eden miydi?)
(Evet, o kimse idi) deyince Seyyid Taha,
Talebenin hayreti ziyade oldu daha.
Dediler ki: (Efendim, terk etmiÅŸti o sizi.
Ve hiç bilememiÅŸti kadr-ü kıymetinizi.)
Buyurdu ki: (DoÄŸrudur, dediÄŸiniz hakikat.
Bir zaman, muhabbeti var idi bize fakat.)
Taha-yı Hakkari’nin mübarek dergahında,
Misafir bulunurdu, günün her saatında.
İaÅŸe iÅŸlerini yürüten vazifeli,
Geldi Seyyid Taha’ya bir gün akÅŸam üzeri,
Dedi ki: (Misafirler geliyorlar ard arda.
Lakin bitti unumuz, hiç kalmadı ambarlarda.)
Seyyid Taha, memuru dinleyip buyurdu ki:
(Sen un bitti diyorsun, var anbarda halbuki.)
Arz etti ki: (Hepsini süpürüp geldim size.
Hiç unumuz kalmadı, emriniz nedir bize?)
Buyurdu ki: (Evladım, sen git de, bir daha bak.
Öyle zan ederim ki, anbarda un olacak.)
(Peki!) deyip, anbara gittiÄŸinde o tekrar.
Hayret ile gördü ki, un ile dolu ambar.
|